Şüpheli, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişidir. Bir kişi hakkında cumhuriyet savcısı tarafından ceza soruşturması başlatılması halinde, kişi o soruşturma açısından şüpheli sıfatını alır.
Şüpheli veya sanığı savunma faaliyetini yürüten, hukuki ve teknik bilgiyle soruşturma veya kovuşturma aşamalarında suç şüphesi altında bulunan kişiye yardımcı olan, bazı işlemleri onun yerine yapma yetkisi bulunan kişidir.
Çözümü özel teknik bilgiyi gerektiren bir konuda ceza yargılamasında karar verme yetkisini haiz olan yetkililerce özel veya teknik bilgisine başvurulan kişiye bilirkişi denir.
Soruşturma veya kovuşturmaya konu olan olay hakkında beş duyuları marifetiyle öğrendiklerini hakim veya c. savcısına anlatan 3. kişidir. Üçüncü kişi durumundaki herkes tanık sıfatıyla dinlenebilir.
Cumhuriyet savcısının soruşturma ile ilgili emirlerini yerine getiren adli görevlerde kulanılan polis, jandarma, gümrük muhafaza memuru veya sahil güvenlik personelidir.
Bir suç işlendiği izlenimi veren bir durumu öğrenir öğrenmez maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için şüpheli lehine ve aleyhine delil toplayarak soruşturma yapmaya yetkili kamu görevlisidir. Cumhuriyet savcıları savcılık teşkilatı içerisinde yer alır ve kanunlarla kendilerine verilen, soruşturma yapma dışında diğer bazı görevleri de yerine getirirler.
Kamu davası açıldığında, sanığın karşısında yer almak ve davada bazı hakları kullanabilmek için talepte bulunan kişi, bu talebini mahkemeye iletir. Bu talebin mahkeme tarafından kabul edilmesi halinde katılan sıfatını kazanır. Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler, malen sorumlu olanlar kamu davasına katılabilirler.
Şikayet hakkı, şikayet konusu suçtan zarar gören tarafından kullanılabilir. Şikayetçi, soruşturulması şikayete bağlı suçlarda 6 aylık süre içerisinde yetkili makamlardan kovuşturma yapılmasını talep eden kişidir.
Suçtan doğrudan doğruya zarar gören, korunmak istenen hukuki yararı zedelenen kişidir. Mağdurun soruşturma evresinde delillerin toplanması isteme, soruşturma sonucunda verilen takipsizlik kararına karşı itiraz etme gibi, kovuşturma evresinde ise davaya katılma, duruşmaları takip etme, tanıkların dinlenmesini isteme gibi bazı hakları mevcuttur.
Sanık ise, kovuşturmanın başlamasından hükmün kesinleşmesine kadar olan süreçte suç şüphesi altında bulunan kişidir. Sanık ile şüpheli(zanlı) farklı kavramlardır. Bir kişi hakkında soruşturmaya başlanması o kişiyi şüpheli, soruşturma sonucunda kamu davası açılması ise o kişiyi sanık yapar.
Çözümlenmek üzere önüne getirilmiş bulunan ceza uyuşmazlığını, iddia ve savunmanın ışığında yargılayıp karar veren kişi, karar makamıdır.
Şikayet, mağdur veya suçtan zarar görenin yetkili mercie başvurarak, suç teşkil eden belirli bir fiil nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılması yönündeki iradesini açıklamasıdır.
Bir suç dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma, kural olarak, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesine bakılmaksızın, kamu adına re’sen yapılır. Ancak bazı suçlar dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için, Kanun koyucu şikayeti gerekli görür. Şikayet koşulunun arandığı suçlara şikayete bağlı suçlar denir.
Şikayet, olayın meydana geldiğin yerin bağlı bulunduğu Cumhuriyet Başsavcılığı’na veya kolluk makamlarına (Jandarma, polis) yapılabilir.
Suç teşkil eden fiili gerçekleştiren veya gerçekleştirdiğinden şüphelenilen kişi hakkında şikayetçi olunur.
Şikayete hakkı olanlar mağdur ve suçtan zarar görendir. Mağdur veya suçtan zarar gören, çocuk veya akıl hastası ise, kanuni temsilciler de şikayet hakkını kullanabilirler. Şikayetin avukat vasıtası ile yapılmasını da kabul etmek gerekir.
Evet olabilir. Kazalara şahısların kusurlu eylemleri sebep olabileceği gibi bazen kazalar kaza mahallinde sorumlu kurumun alması gereken tedbirlerin alınmaması, yol düzenlemesi, aydınlatmanın yeterli derecede yapılamasını nedeniyle meydana gelmektedir. Bu gibi durumlarda kurumun veya idarenin yetkili kişilerinin sorumluluğu doğar.
Kazaya birden çok kimsenin sebep olması halinde herkes kusuru oranında sorumludur. Fakat sorumluluk yargılanmayı ve sonrasında cezalandırılmayı gerektirdiğinden cezalandırılması istenen kişiler bakımından şikayette bulunulmalıdır.
Şüphelinin eşkali biliniyorsa, eşkale göre şüpheli yakalanıp ifade alımında kimliği tespit edilebilir. Eğer şüphelinin eşkali de bilinmiyorsa eldeki delillere göre eşkali belirlenir.
Şikayet, Kanunda bir şekil şartına bağlanmış değildir. Bu nedenle şikayet yazılı bir dilekçeyle yapılabileceği gibi, ispat sorununa neden olmamak için belli bir suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılması yönündeki sözlü talebin tutanağa geçirilmesi suretiyle de yapılabilir.
Şikayet dilekçesinde şikayet edenin kimliğinin ve şikayetin ne zaman yapıldığıın belirtilmesi gerekir.
O suça ilişkin dava zamanaşımı süresi geçmemek koşuluyla şikayet süresi şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunun bildiği veya öğrendiği günden başlayan 6 ay olarak belirlenmiştir.
Suçun maddi konusunun ait olduğu kimseye mağdur denir. Diğer bir ifade ile, suçtan doğrudan doğruya zarar gören kişidir. Suçun konusu ve suçtan zarar gören kavramlarından farklı anlama sahip olduğuna dikkat etmek gerekir.
Suçtan zarar göreni veya mağduru olduğu bir suçu devletin soruşturma veya kovuşturma ile yetkili makamlarına duyuran kişidir.
Soruşturma evresinde gerek mağdur gerekse şikayetçi savcılık tarafından çağrılarak dinlenebilir.
Mağdur ile şikayetçinin vekil bulundurma hakkı bulunmakla birlikte kimi suçlar bakımından barodan kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkına da sahiptir. (CMK 234/f.1/b.3)
Bir suç işlediği şüphesiyle Cumhuriyet Savcılığı ve onun emri altında kolluk güçleri (polis, jandarma) tarafından suç ile ilgisi nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişiye şüpheli denir. Eğer bu kişi hakkında ceza davası açılır ise bu aşamadan itibaren artık şüpheli, sanık olarak adlandırılır.
Ailenize veya yakınlarınıza haber verdikten sonra ilgili kolluk birimine veya Cumhuriyet Savcılığına gidiniz. İfadenizin alımı sırasında hukuki yardım alabilme imkanız olduğundan avukatınızla birlikte gitmenizde yarar bulunmaktadır.Avukat tutmak için maddi durumunuz yeterli değil ise, ifadenizin alınacağı yerde bu talebiniz dile getirdiğiniz takdirde baro tarafından bir görevlendirilecek avukatın hukuki yardımından faydalabilirsiniz.
Şüpheli sıfatıyla ifadeniz alınıyorsa ciddi bir durumda olduğunuzu ve özgürlüğünüzden mahrum olmanızla sonuçlanabilecek bir sürecin başladığını unutmayınız. İçinde bulunduğunuz süreçte söylediğiniz ve yaptığınız her şey geri dönülemez sonuçlar doğurabilir. Haklarınızı kullanmaktan çekinmeyiniz. Örneğin, bu kapsamda avukat talep edebilir, bazı delillerin toplanmasını isteyebilirsiniz.
Şüpheli/Sanık olarak Cumhuriyet Savcısı veya mahkeme tarafından çağrılmanız durumunda bu davete uymaz veya haklı bir mazeret gösteremezseniz, savcı veya mahkeme sizin zorla getirilmenize karar verebilir ya da hakkınızda yakalama kararı çıkartabilir.
Suç işlediği şüphesi olan kişinin Cumhuriyet Savcısının gözetim ve denetimi altında hareket eden kolluk kuvvetleri (polis, jandarma) tarafından Cumhuriyet Savcısının emri ile alıkonulmasıdır. Gözaltına alınan kişi, serbest bırakılmaz ise yakalama anından itibaren yirmidört saat içerisinde hâkim önüne çıkarılmalıdır.
Yakalanan kişinin yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için gereken yol süresi yirmidört saatlik süreye dâhil değildir. Yol süresi on iki saati geçemez. Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet Savcısı gözaltı süresini her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılması için yazılı olarak emir verebilir.
Hayır. Susma hakkınızı kullanabilirsiniz; ancak kimliğinizle ilgili soruları doğru olarak cevaplamak zorundasınız. Aksi halde cezai yaptırım ve tedbirlerle karşılaşabilirsiniz.
Anayasa’nın 38. maddesine göre herkesin kendini suçlamama hakkı vardır. Bu hakkın şüpheli veya sanığa yakalama anında, ifade veya sorgu öncesinde hatırlatılması ve bu hakkın bu kişilerce iyice anlaşılması gerekmektedir. Hiç kimse kendisi aleyhine olan suçlamayı kabul etmeye veya suçsuzluğunu ispata zorlanamaz. Mahkeme veya Savcılık aşamalarında susma hakkının kullanılması suçlamaları reddettiği yönünde değerlendirilmeli ve buna göre sanığın veya şüphelinin lehine veya aleyhine delillerin toplanması ve yargılamanın yapılması gerekmektedir.
İfade verirken doğruları olduğu gibi söylemek sizin yararınızadır. Ancak sizi kimse buna zorlayamaz. Yalan tanıklık suçtur fakat sanığın yalan söylemesi hali suç olarak düzenlenmemiştir. Ancak ceza yargılamasının vicdani kanaate dayalıdır. Ceza indirimi uygulayıp uygulamamak hâkimin taktirine bırakılır. Bu nedenle, yalan söylediğinizin anlaşılması halinde zor durumda kalabileceğinizi unutmamanız gerekir.
Susma hakkınız olduğu gibi önceki söylediklerinizi değiştirme hakkınız da bulunmaktadır. Ancak sık sık değiştirilen ifadenin iddia makamı veya mahkeme tarafından doğruyu söylememenin ve olayı saptırmaya çalışmanın işareti olarak kabul edilebileceğini unutmayınız.
Zorunlu müdafi gereken durumlar dışında avukatın bulunması isteğe bağlıdır. Ancak teknik ve hukuki bilgi gerektiren soruşturma veya kovuşturma işlemleri sırasında avukattan yardım almak elbette kişinin lehinedir.
Ceza yargılaması çok ciddi birtakım sonuçlar doğurabilir, cezaevine girip, özgürlüğünüzden mahrum kalabilirsiniz. Bu nedenle avukatınızın bulunmasında büyük yarar vardır.
Alt sınırı beş yıldan fazla ceza gerektiren bir suçun şüphelisi iseniz, kendi avukatınız bulunmasa dahi devlet tarafından size avukat atanacaktır. 18 yaşından küçükseniz, kendiniz savunmayacak kadar malulseniz veya sağır dilsizseniz ve avukatınız yok ise, şüphelisi olduğunuz suça bakılmaksızın devlet tarafından size avukat atanacaktır.
Zorunlu müdafi, şüpheli ve sanığın soruşturma veya kovuşturma sırasında mutlaka bir müdafiden yardım alması gereken halleri belirtir. Bu hallerde şüpheli veya sanığın müdafisi olmadan bazı işlemler gerçekleştirilemez. Şüpheli veya sanık müdafi seçemeyecek durumda olduklarına beyan eder ve müdafi talep ederse, şüpheli çocuk, akıl hastası, sağır ve dilsiz veya kendini savunamayacak derecede malul ise, şüpheli alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçla itham olunuyorsa, şüpheli hakkında tutuklama talep edilirse baro tarafından bir müdafi tayin edilir. Bu hallerde müdafinin ücreti devlet tarafından karşılanmaktadır.
Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın çocuk olması veya kendisini savunamayacak derecede malul veya dilsiz olması halinde talebi olmaksızın müdafii ataması yapılır. Ayrıca ceza alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda da müdafii ataması yapılır.
Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kişilere verilen ücretsiz hukuki desteğe adli yardım denir. Bunun yanında şüpheli veya sanık bir çocuksa, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise ya da alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suç söz konusu ise şüpheli veya sanığın istemine bakılmadan bir müdafi görevlendirilir. Buna zorunlu müdafilik denir. Zorunlu müdafilik kavramının temeli anayasamızda güvence altına alınmış olan adil yargılanma hakkıdır. Zorunlu müdafilik hizmeti bağlı oldukları baroların görevlendirdiği avukatlar tarafından ücretsiz olarak verilir.
Tanık Olarak Mahkemeye Çağrılan Kişilerin Hak ve Yükümlülükleri konusuyla ilgili 2 uzman videosu bulunmaktadır.
Bu konun videoları soruların içinde yer almaktadır.
Tanık, yargılamanın tarafı olmayan ve beş duyusu ile elde ettiği bilgileri hakim önünde anlatan kişidir; yapmış olduğu açıklamalar ise tanık açıklamaları olarak adlandırılır.
Evet. Tanıklık etmek yani beyanda bulunmak zorunluluğu kural, tanıklıktan çekinmek ise istisnadır.
Ceza davalarında ilk olarak akrabalık ilişkisi nedeniyle tanıklıktan çekinilebilir. Şüpheli veya sanığın nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu, üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları ve şüpheli veya sanıkla aralarında evlatlık bağı bulunanlardan oluşmaktadır.
İkinci olarak, meslek ve uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler vardır. Avukatlar ve sağlık görevlileri tanıklıktan çekinebilir. Fakat avukatlar dışında kalan tanıklıktan çekinebilecek meslek mensupları eğer ilgili kişi tanıklık yapılması hususunda rıza gösterirse tanıklık yapmak zorundadır.
Ayrıca tanık kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinebilir.
Tanık olarak gösterildiğiniz olayda bilgi sahibi değilseniz yine de mahkemeye gidip, bilgi sahibi olmadığınızı bildirmeniz ve gerekirse doğru söylediğinize dair yemin etmeniz gerekir.
Tanığa yapmış olduğu görev karşılığında belirli bir tazminat ödenir. Bu tazminat Adalet Bakanlığı’nca her yıl hazırlanan tarifeye göre tanığın kaybettiği zamanla orantılı olarak belirlenir. Ayrıca görevini yapmak için seyahat etmek zorunda kalmış ise yol giderleri, ikamet ve beslenme giderleri de karşılanmalıdır.
Hayır. Noter huzurunda verilen ifade tanık beyanı yerine geçmez.
Mazeretinizi derhal çağrıldığınız mahkemeye yazılı olarak bildiriniz. Size gelen çağrı kâğıdında (davetiyede) sizi çağıran mahkeme ve dava numarası yazılıdır. O mahkemeye hitaben, dava numarasını da belirterek bir dilekçe yazmalısınız. Ancak her türlü mazeretin kabul görmeyeceğini unutmayınız. “Çok işim var”, “o gün arkadaşımla buluşacağım”, “dükkânda duracak kimse yok” gibi beyanlar mazeret sayılmaz.
Geçmişte yaşanan maddi olay hakkında beş duyusu ile edindiği bilgi ve izlenimlerini tanık dinlemeye yetkili makamların önünde anlatan kişiye tanık denir. Dava konusu somut olay hakkında tanığa soru sorulabilir. Olayın oluş şekli, sanık veya mağdurun olaydaki rolleri, olay yeri ve suçta kullanılan aletler gibi olaya dair tüm hususlarda tanıktan bildiklerini anlatması beklenir.
Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlerin tazminine hükmedilmekle beraber, yeminin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi içim dava hakkında hüküm verilinceye kadar her halde 3 ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Davaya konu olan olay hakkında bildiklerinizi kısa ve açık olarak anlatınız.
Yalan tanıklık suçtur. Hâkim yalan söylediğinizi düşünürse hakkınızda işlem yapılması için Cumhuriyet Savcılığına bildirir. Hapis cezası alabilirsiniz ve bu durum adli sicil(sabıka) kaydınıza işlenir. Ayrıca yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanığın gerçek dışı tanıklıkta bulunduğunun anlaşılması yargılanmanın yenilenmesi sebebidir. Hapis cezası dışında hakkında yalan tanık beyanında bulunduğunuz sanığın tazminat talebiyle de karşı karşıya kalabilirsiniz.
Hukuk davalarında hâkim gerekli görülen hâllerde, tanığın sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kâğıdı gönderilmesine karar verebilir. Ancak ceza davalarında delillerin doğrudan doğruyalığı ilkesi gereğince tanığın hakim karşısında sözlü olarak beyanda bulunması esastır. Ceza muhakemesinde, tanıklık beyanını yazılı olarak bildirme imkanı sadece Cumhurbaşkanına verilmiştir.
Hayır, ifade hâkim tarafından alınır.
Size gönderilen davetiyede hangi mahkemede hangi gün ve saatte dinlenmek üzere tanık olarak çağrıldığınız yazmaktadır. O gün ve saatte orada hazır bulunmanız yeterlidir. Duruşmada sizin dinleneceğiniz zaman geldiğinde mübaşir isminizi okuyarak sizi içeri alacaktır. Mübaşir çağırmadan salona giremezsiniz.
Tanıklık yapacak kişinin tarafsız olması ve doğruları anlatması beklenir. Duruşmayı izlediğiniz takdirde etkilenmeniz, olayları anlatan diğer kişileri dinleyip şaşırmanız ihtimali doğacağı için sıra size gelene kadar dışarıda beklemek zorundasınız. Tanıklar ayrı ayrı dinlenir ama gerektiğinde yüzleştirilebilir.
Tanığa ilk olarak mahkeme tarafından adı, soyadı, yaşı, işi, yerleşim yeri, işyerinin adresi, varsa telefon numarası sorulur. Hakim gerekli gördüğü takdirde tanığın tanıklığına ne kadar güvenebileceğini tespit edebilmek için sanık veya mağdurla olan ilişkilerine dair soru sorabilir. Tanığa mahkeme başkanı, üyeleri, cumhuriyet savcısı tarafından doğrudan soru sorulabileceği gibi, sanık veya müdafi, katılan veya vekili tarafından da soru sorulabilir.
Tanığın, resmi kimlik belgesi ile birlikte ilgili duruşma salonunda duruşma saatinden önce hazır bulunması gerekmektedir. Kimlik Belgesi duruşma sırası geldiğinde mübaşire teslim edilir ve tanığın çağrılması beklenir. Tanık mübaşir tarafından salona alınır ve kimlik tespiti yapılır. Ardından tanığa yemin ettirilerek dava konusu hakkında bildiklerini anlatması istenir veya davayı aydınlatıcı sorular yöneltilir. Sorulan sorulara sakin ve çelişki oluşturmayacak şekilde cevap verilmesi önemlidir. Katılan, sanık, veya vekilleri ile iletişime geçmeden doğrudan mahkeme ile muhatap olunması daha doğrudur.
Trafik kazalarında ceza davasının açılması yaralama ve ölüm sonucuna göre değişmektedir. Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilen yaralanmalarda ceza davasının açılması mağdurun şikayetine bağlıdır. Kemik kırılması gibi basit olmayan yaralanmalar ve ölümlü kazalarda ise kendiliğinden ceza davası açılmakta ve mağdurun şikâyeti aranmamaktadır.
Trafik kazasının mağduru veya kaza sebebiyle doğrudan zarar görenler şikayetçi olarak suç duyurusunda bulunabilirler. Bu kimseler kazaya karışan araba sahipleri, kaza sonucu yaralananlar veya kaza sebebiyle vefat edenin yakınları olabilmektedir.
Basit yaralanmalı trafik kazalarında altı ay içinde şikayetçi olunmazsa trafik kazasına ilişkin herhangi bir ceza davası açılamamaktadır. Haliyle bu tür trafik kazalarında bu altı aylık süreye dikkat edilmesi gerekmektedir. Altı aylık şikâyet süresi kazanın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren başlamaktadır. Ölümlü ve basit olmayan yaralanmalarda ise ceza davası için herhangi bir şikâyet şartı aranmadığı için şikayetçi olunmazsa dava zamanaşımı süresi kaçırılmadığı sürece herhangi bir hak kaybı yaşanmayacaktır.
Basit yaralanmalı trafik kazaları için olayı anlatan bir şikâyet veya ihbar dilekçesi ile Cumhuriyet savcılığına başvurmak soruşturmanın başlaması için yeterlidir. Kazanın gerçekleştiği yerde görevli savcılığa müracaat edilmesi gerekmektedir. Ölümlü ya da basit olmayan yaralanmalı kazalarda ise şikâyete gerek olmadan ilgili olay savcılığa intikal etmektedir. Bu intikal işlemi polis ve jandarma gibi kolluk güçleri veya kaza sonrası tıbbi müdahaleyi yapan hekimler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Cumhuriyet savcısı, önüne gelen olay hakkında gerekli incelemeyi yapar ve gerekli görürse iddianame hazırlayarak ceza davası açmak üzere bu iddianameyi ilgili ceza mahkemesine sunar. Fakat savcı olayda suçun oluşmadığına kanaat getirirse iddianame hazırlamaz ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir. Bu karara karşı itiraz etmek mümkündür.
Ölümlü ve basit olmayan yaralanmalı kazalarda yukarıda sayılan belgelere ek olarak;
Sadece maddi hasarla sonuçlanan kazalarda;
a) Kazaya karışan sürücülerin tümü, yetkililerin gelmesine gerek görmez ve aralarında kazayı kendi düzenleyecekleri tutanakla tespit etmek noktasında anlaşırlarsa “Maddi Hasarlı Trafik Kazası Tespit Tutanağı” düzenleyip birlikte imza altına alarak olay yerinden ayrılabilirler.
b) Taraflarının anlaşma sağladığı durumlarda, yeni bir trafik kazasına sebebiyet vermemek ve trafik akışını engellememek için mümkün olduğu takdirde olay yerinin fotoğrafları çekilerek kazaya karışan araçlar taşıt yolu dışına çıkarılır ve Maddi Hasarlı Trafik Kazası Tespit Tutanağı burada düzenlenir.
c) Bir anlaşma ile olay yerinden ayrılmış olan taraflar, meydana gelen zararın sigortaları tarafından veya kendilerince doğrudan karşılanacağını kabul etmiş sayılırlar ve sonradan yetkililerden kaza tespit tutanağı düzenlenmesini isteyemezler.
Bunun dışında Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 156.maddesine göre trafik kazansı tespit tutanağı trafik zabıtası tarafından örneğine uygun olarak; kaza yerinin durumu, iz ve deliller, kazaya karışan sürücüler, varsa ölü veya yaralılar, hasar veya zarar, gün ve saat ile gerekli görülen diğer hususlar belirtilmek üzere düzenlenir ve olay yerinin durumu bir krokide gösterilir. Tutanağa kazazedelerin olay yerindeki ölüm veya yaralanma durumu işlenir.
Kaza tespit tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan resmi belge niteliğindedir. Yargıtay da kaza tespit tutanaklarının tek başına hüküm kurmak için yeterli olmadığını, ancak aksi ispat edilemediği sürece maddi durumu belirleyen kanıt olduğunu kabul etmektedir.
Maddi hasarlı kaza tespit tutanağı, kazaya karışan taraflar arasında çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların çözümüne esas olacak ve trafik zabıtasınca düzenlenecek bir belge olup, idari işlem niteliği de bulunmayan bu belgenin, adli yargı yerlerinde çözümlenecek uyuşmazlıkların görümü sırasında o mahkemelerce değerlendirilecek olduğundan, maddi hasarlı kaza tespit tutanağına yönelik davanın idari yargı yerinde görülmesi olanağı bulunmamaktadır.
Maddi hasarlı trafik kaza tespit tutanağına itirazen açılan ve idari yargı yerinde görülmesi olanağı bulunmayan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Kaza tespit tutanaklarına karşı kanunda doğrudan bir itiraz yolu düzenlenmiş değildir. Uygulamada, tazminat davası açılması veya ceza soruşturmasının başlatılması durumunda kaza tespit tutanağına itiraz hâkime veya Cumhuriyet savcısına yapılmaktadır.Kaza tespit tutanağına ilişkin bir itirazın idari yargıya yapılmasına olanak yoktur.
Eğer anlaşmalı olarak tutanak tutulması mümkün olmamışsa, yetkili trafik zabıtası (Jandarma/Polis) tarafından tutanak tutulur. Ancak tutanak tutulamamış olsa bile, olayın fotoğraflanması faydalı olacaktır. Ayrıca karayolu trafik yönetmeliğine göre Karayolu üzerinde birden fazla sayıda aracın karıştığı sadece maddi hasarla sonuçlanan ve tarafların bu Yönetmelik çerçevesinde Maddi Hasarlı Trafik Kazası Tespit Tutanağı düzenlemediği trafik kazalarında; taraflara ait araçlardan en az birinin olay yerinde bulunması ve olay yerindeki iz ve delillerden kazanın oluşumu ile o yerde meydana geldiğine kanaat getirilmesi,hallerinde görevlilerce trafik kazası tespit tutanağı düzenlenir.
Bir olayın oluş nedenlerini, nasıl oluştuğunu ve kim tarafından gerçekleştirildiğine dair gözlem yoluyla delil toplamak için olay yerinde Savcılık ve dava aşamasında mahkeme heyeti tarafından yapılan incelemedir.
Kaza Mahallindeki Delillerin Tespit Edilmesi
Kamera kayıtları,
Kazaya Karışan Araçların İncelenmesi
Çözümü özel uzmanlığı veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişiden alınan görüşe ilişkin rapordur.
Bilirkişi görüşünün alınmasına hâkim veya mahkeme kendiliğinden karar verebileceği gibi Cumhuriyet Savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Bunun dışında taraflar olayla ilgili olarak uzman görüşü ve bilimsel mütalaaları dosyaya sunabilirler.
Bilirkişi raporuna itiraz mümkündür. İtiraz ile rapordaki tespitlerin aksi iddia edilebilir ve ispatlanabilir. Bilirkişi raporu, mahkeme hâkimini de bağlayıcı bir kesin bir delil değildir. Hatta çoğunlukla delil niteliği taşımadığı kabul edilmektedir. Hakim raporu oluşa uygun bulmaz ise, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, resmi bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp Kurumuna bir öncelik tanınmış değildir. Adli Tıp Kurumu raporu kesin delil olmayıp rapora itiraz edilmesi mümkündür.
Adli Tıp Kurumu raporuna itiraz edilmesi halinde yeniden incelenmek üzere dosya bu defa Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda nelerin asli kusur sayılacağı gösterilmiştir. Buna göre;
a) Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
b) Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
c) İkiden fazla şeritli taşıt yollarında, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
d) Arkadan çarpma,
e) Geçme yasağı olan yerlerde geçme,
f) Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
g) Şeride tecavüz etme,
h) Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
i) Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
j) Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama,
k) Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
l) Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma
Hallerinde asli kusurun olduğu kabul edilir.
Tali kusurlu sayılan haller ise;
a) Dur işaretinde durmama
b) Hatalı şekil veya yerde yük ve yolcu alma-indirme
c) Hatalı şekil veya yerde yük ve yolcu taşıma.
d) Trafiğe salih olmayan araçla yola devam etme.
e) Uykusuz, yorgun, hasta, dalgın olarak araç kullanma.
f) Karşılaşma halinde veya şehir içinde selektör yapmama, kısa huzmeleri kullanmama.
g) Araçta reflektör bulundurmama.
h) Araçta çekme halatı, takoz, zincir bulundurmama.
i) Alkollü olarak araç kullanma.
j) Aşırı hızla araç kullanmadır.
Bilirkişi raporunda, trafik kanunu ve yönetmeliğinde yer alan düzenlemeler gereğince asli ve tali kusur halleri dikkate alınarak olaya sebebiyet veren sürücü veya sürücüler ile diğer unsurların (yol, yaya, işaretlemeler vs.) olaydaki etki ve kusur dereceleri ortaya konulur.
Bu oranlama, uzman bilgisi gerektirdiğinden, uygulamada kusur bilirkişisi tarafından yapılır.
Ölümlü kazalarda otopsinin yapılıp yapılmayacağı gündeme gelmektedir. Otopsinin yapılıp yapılmayacağına Cumhuriyet savcısı karar verir. Savcı, ölümün bir suç kapsamında gerçekleştiği kanaatine varırsa otopsi yapılmasına karar verecektir.
Her durumda otopsi yapılması yararlı değildir. Kişinin ölüm nedeni, kazanın meydana gelişi ile hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın açıklanamıyorsa kaza dışında ölüme sebebiyet verecek başkaca nedenlerin bulunup bulunmadığını saptamak için otopsi yapılması yararlıdır. Bunun dışında kalan hallerde otopsi şartı aranmamaktadır.
Şüpheli veya sanık, savunma hakkı kapsamında delillerin toplanmasını isteyebilir. Bir delil türü olan otopsi sonucu, taraflarca talep edilebilir ancak soruşturma aşamasında buna karar verecek olan makam yine Cumhuriyet savcısıdır.
Soruşturma Evresinde Yakalama Emri ve Tutuklama konusuyla ilgili 2 uzman videosu bulunmaktadır.
Bu konun videoları soruların içinde yer almaktadır.
Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında. kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama düzenlenebilir.
Kural olarak yargılama tutuksuz yapılır, yani hapis cezası verilmediği sürece, kişi hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Fakat tutuklamanın şartları mevcut ve tutuklama kararı da verilmişse kişi tutuklu yargılanır. Bu durumda, tutukluluk kararı kaldırılıncaya veya beraat kararı verilinceye kadar, kişi tutuklu kalır.
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa varsa bir tutuklama nedeni varsayılabillir.
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir. Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
Tutukluluk kural değil, istisnadır. Hukukumuzda tutuklama mecburiyeti yoktur. Tutuklamanın iki koşulu vardır; şüpheli/sanığın kaçma şüphesi veya delilleri karartma şüphesine ek olarak kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin varlığı söz konusu olmalıdır. Ölümlü trafik kazalarında şüpheli hakkında tutuklama kararı verilmesi zorunlu değildir, tutuksuz yargılama da yapılabilir.
Tutuklama şartlarının varlığı halinde şüphelinin tutuklanması yerine şüpheli hakkında cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hakimi tarafından adli kontrole karar verilebilir. Adli kontrol şüpheli veya sanığın bazı yükümlüklere tabi tutulmasıdır. (cmk 109/3)
Bu yükümlülükler arasında şunlar yer almaktadır;
Trafik Suçları Bakımından Uzlaşma konusuyla ilgili 2 uzman videosu bulunmaktadır.
Bu konunun videoları soruların içinde yer almaktadır.
Uzlaşma, suçtan mağdur olan kişinin suç şüphelisi ile anlaşması sonucunda ceza yargılamasının sona ermesidir. Uzlaşma şikayetten vazgeçmeden farklıdır! Uzlaşma şikâyetten vazgeçmek değildir. Ancak uzlaşmadan önce şikâyetten vazgeçilir ise uzlaşmadan yararlanılamaz. Onun için “Şikâyetçi değilim, uzlaşmak istiyorum” ifadesi yerine, eğer halen şikâyetçi ve fakat uzlaşmak istiyorsanız ”Şikâyetçiyim, fakat uzlaşmak istiyorum” demelisiniz.
Trafik kazası nedeniyle ölüm meydana gelmiş ise uzlaşma mümkün değildir. Trafik kazası nedeniyle meydana gelen yaralanma suçlarında uzlaşma mümkündür.
Kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısı ya da hâkim, taraflara uzlaşmanın ne demek olduğunu ve sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde anlatır.
• Taraflara uzlaşma isteyip istemedikleri sorulur.
• Taraflar, uzlaşmak isteyip istemediklerini 3 gün içerisinde bildirirler.
• Her iki taraf da uzlaşmak istediğini bildirirse bir uzlaştırmacı görevlendirilir.
• Uzlaşmada taraflar uzlaştırmacı önünde anlaşarak kendileri hakkındaki kararı yine kendileri verirler.
• Suç şüphelisinin ortaklaşa kararlaştırılan şeyi yapmasıyla uzlaşma süreci tamamlanır ve ceza yargılaması biter.
Trafik kazası nedeniyle oluşan yaralanma suçu uzlaşmaya tabi suçlardandır. Uzlaşma teklif edilir; fakat kabul etme zorunluluğu yoktur.
Uzlaştırmacı, uzlaştırmaya tabi suçlarda uzlaştırma müzakerelerini yürütmekle görevli olan ve şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunan, avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş kişilerin yer aldığı Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen listelerden atanan kişidir.
Trafik kazaları nedeniyle meydana gelen yaralama halleri uzlaşmaya tabi suçlardan olup, uzlaştırmaya başvurmak zorunlu değildir.
Uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte uzlaştırma bürosuna verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır. Uzlaştırma bürosu soruşturma dosyasını, raporu ve varsa yazılı anlaşmayı Cumhuriyet savcısına gönderir.
Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini tek seferde yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle sonradan ayrıca tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Uzlaşma kabul edildiğinde kandırılma gibi bir durum söz konusu olmamaktadır. Çünkü uzlaşma süreci Cumhuriyet savcısının kontrolü altında yürütülmektedir. Serbest iradenizle karşı tarafın teklifini kabul etmediğinizde uzlaşma süreci sona erer. Uzlaşma sonucunda varılan anlaşma yerine getirilmeden soruşturma dosyası kapatılamaz. Eğer karşı taraf vaadini yerine getirmezse uzlaşma yapılmamış sayılara soruşturma veya kovuşturma süreci devam edecektir.
Uzlaşma teklifinin kabul edilmesiyle uzlaşma süreci başlamış olur. Bir uzlaştırmacı aracılığı ile devam eden bu süreçte taraflar ile görüşülür ve suçtan zarar gören kişinin maddi veya manevi zararlarının nasıl giderileceği konusunda taraflar müzakere ederler. Bu müzakereler gizlidir ve şüpheli aleyhine delil olarak kullanılamaz. Ayrıca uzlaşma teklifini kabul etmek suçu kabul etmek anlamına gelmemektedir.
Uzlaştırmacının çalışmasına karşılık taraflardan ücret talep edilmez. Taraflar arası uzlaşma sağlanır ise uzlaştırmacı için öngörülen meblağ Devlet tarafından ödenir. Uzlaşma sağlanamaz ve yargılamanın sonucunda mahkûmiyet hükmü verilirse uzlaşma gideri sanığa yüklenir.
Uzlaşma taraflara bırakılmış bir süreç olduğundan taraflar maddi veya manevi herhangi bir konu üzerinde anlaşmakta serbesttirler.
• Fiilden kaynaklanan maddî veya manevî zararın tazmin edilmesi veya mevcut durumun eski hâle getirilmesi,
• Bir kuruma veya yardıma muhtaç kişi ya da kişilere bağış yapılması,
• Kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşta geçici süreyle çalışılması,
• Topluma faydalı birey olmasını sağlayacak bir programa katılması,
• Mağdurdan özür dilenmesi gibi hukuka aykırı olmamak koşulu ile suç şüphelisinden her şeyi isteyebilirler.
Uzlaştığınız takdirde anlaştığınız şeyi yerine getirmekle yükümlü olursunuz.
Bu yükümlülüğü yerine getirdiğiniz takdirde;
• Mağdurun mağduriyeti daha hızlı bir şekilde giderilmiş olur.
• Şüpheli hakkında dava açılmaz.
• Dava açılmışsa düşer.
• Mahkumiyet hükmü giyme ve neticesinde sabıkalı olma ihtimali ortadan kalkar.
Suç işlendiği bilgisini alan ve soruşturma yapmaya başlayan Cumhuriyet Savcısı soruşturma sonucunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenler.İddianamenin kabulüne kadar olan aşama soruşturma aşamasıdır.Bu aşamanın efendisi savcıdır.Savcının düzenlemiş olduğu iddianame şüpheliyi,sanığın avukatını,suçtan zarar göreni,yüklenen suçun işlendiği yeri ve tarihi,suçun delillerini gösterir.
Cumhuriyet Savcısı soruşturma evresi sonunda dava açmak için yeterli şüpheyi oluşturacak delil elde edememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması durumunda kovuşturmaya yer olmadığına (takipsizlik) kararı verir.Kararda itiraz hakkı,süresi ve merci gösterilir. Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde takipsizlik kararına itiraz edebilir.
Suçtan zarar gören veya şüpheli iddianameye itiraz etmesi söz konusu değildir.İddianame eğer kanuna uygun hazırlanmamışsa eksik noktalar belirtilmek suretiyle hakim tarafından Cumhuriyet savıcısına iade edilir.
Şikayet gerçekleştirildiğinde veya şikayete bağlı olmayan suçlarda suçun işlendiği bilgisinin alınması üzerine olay Cumhuriyet savcılığı tarafından soruşturulur. Soruşturma sonucunda savcı suçun oluştuğu kanaatine varırsa iddianame düzenleyerek kamu davasının açılmasını görevli mahkemeden talep eder. Dolayısıyla Ceza Hukuku’nda bireysel olarak dava açmak mümkün değildir. Kamu davasının hangi mahkemede görevli olduğu ise suçun niteliğine göre değişmektedir.
Cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianame, görevli mahkeme tarafından gerekli şartları taşıyıp taşımadığına göre incelenir. Bu şartları sağlayan iddianame ilgili mahkemece kabul edilerek yargılamaya geçilir. Yargılamaya geçilmesi iddianamenin kabulü anlamına gelir ve mahkeme bu durumu bir karar ile tutanağa geçer. İddianamenin mahkemeye gönderilmesinden itibaren on beş gün içinde kabul veya iade kararı verilmemişse iddianame kabul edilmiş sayılır.
Şayet iddianamede aranan şartlar sağlanmamışsa eksikliklerin giderilmesi ve düzeltmelerin yapılması için mahkeme, iddianameyi ilgili savcılığa iade eder. İddianamenin iadesi kararına karşı savcı tarafından itiraz edilebilir.
Ceza davaları ceza mahkemelerinde görülür. Ceza mahkemeleri; asliye ceza mahkemeleri ve ağır ceza mahkemeleri olarak ikiye ayrılır. On yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile yağma, nitelikli dolandırıcılık, Terörle Mücadele Kanunu’nda belirtilen suçlar gibi bazı suçlara ağır ceza mahkemeleri tarafından; ağır ceza mahkemelerinin görevine girmeyen diğer tüm ceza davalarına ise asliye ceza mahkemeleri tarafından bakılır.
Kamu davası, suç sayılan fiillerin gerçekleştirildiğinin ilgili makamlarca öğrenilmesi üzerine, savcılık tarafından gerekli görüldüğü takdirde iddianame hazırlanarak kamu adına açılan davadır. Kamu davası niteliğindeki ceza davaları, tarafların talebi olsun veya olmasın, yargı makamlarının kendiliğinden yürüttüğü davalardır.
Suçtan zarar gören kişinin, ceza mahkemesinde görülen bir davada, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilen hak ve yetkileri kullanabilmek için davada yer alması, davaya katılmaktır. Böylece davaya katılan mahkeme sürecini kendisi veya vekili aracılığıyla takip edebilmektedir.
Ceza davasında hakim, savcı, sanık, müdafi, katılan, mağdur, müşteki ve vekili,tanıklar, bilirkişi ve uzman sürece dahil olan kişilerdir.
Ceza yargılamasında, suçun mağduru davayı takip etmek zorunda değildir. Ancak mağdur davayı takip etmek isterse, katılan sıfatıyla davaya katılabilir.
Davaya katılma, duruşmadan haberdar edilme, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, kararlara itiraz ve savcılıktan bağımsız olarak hükmün temyizi imkânını doğurur. Bununla birlikte ceza davasında davaya katılıp katılmama, hukuk davasını açıp açamama hakkını etkilemez.
Suçtan zarar görenin davaya katılması zorunlu değildir. Bu kişi davaya katılmasa bile kamu davası devam eder ve karara bağlanır.
Takibi şikayete bağlı bir suçun mağduru şikayetçi olmazsa, kamu davası açılmaz. Fakat takibi şikayete bağlı olmayan bir suç söz konusu ise, kovuşturma evresinin her aşamasında şikayetçi olunması ve davaya katılınması mümkündür. Yargılama esnasında mağdurun şikayetçi olup olmadığı sorulur. Bu aşamada şikayetçi olunması ile mağdur davaya katılabilir.
Duruşmaların yapıldığı ,İddianamenin ,Sanık ve Katılan/Mağdur İfadelerinin Alındığı süreçtir.
Evet zorunludur. Savcılıkta emniyette ifadesi alınan suçtan zarar gören şikayetinin hala sürüp sürmediği, şüpheli ise iddianamedeki isnat bakımından savunma yapmak ve tanık ise olay hakkındaki bilgilerini aktarmak bakımından yargılamayı gerçekleştiren mahkeme huzurunda ifade vermeye mecburdur.
Kovuşturma evresinde, sanık ve katılan dinletmek istedikleri tanıkları ve toplanmasını istedikleri diğer delillerin toplanmasını mahkemeden isterler.
Sanık veya katılan dinlenmesini istediği tanık ad soyad ve adresleri mahkemeye bildirmek suretiyle dinlenmesini talep edebilir.
Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir, hazır edilen tanıklar duruşmada dinlenir.
Trafik kazalarında kaynaklı davalarda olayı inceleyip gerekli tespitleri yapmak amacıyla keşif ve bilirkişi incelemesi yapılır ve yahut olayın özelliğine göre bu hususların soruşturma aşamasında yapılmış olması halinde Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden veya teknik üniversitelerden kusur oranının tespiti amacıyla rapor alınabilmektedir.
Bilirkişi tarafından düzenlenen rapora itiraz edilmesi mümkündür. Raporda olayın kabul şekline, tespit edilen kusur oranlarına ve değerlendirmelere taraflarca itiraz edilmesi, itirazlar doğrultusunda ek rapor alınmasının talep edilmesi veya yeni bir bilirkişiden rapor alınmasının istenmesi söz konusu olabilir.
Yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu'nun yeri
Sağlık Raporları bakımından: kazaya maruz kişi, sağlık durumun son değerlendirilmesinin yapılabilmesi için kişi adli kurumu tarafından muayenesi istenir.
Kusur tespiti bakımından: yargılama sırasında kolluk tarafından yada savcılık aşamasında yapılan keşif neticesi alınan bilirkişi raporlarının denetimi için adli tıptan kusur raporu istenir.
Trafik kazalarında oluşabilecek suçlar taksirle yaralama, kasten yaralama, taksirle ölüme sebebiyet verme, olası kastla insan öldürme olabilir.
Taksir, Bilinçli Taksir, Olası Kast Nedir?
“Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.”
Bilinçli taksir; ’’Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani; taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt, failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Olası Kast ise ;”Kişinin suçun kanuni tanımdaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hali” olarak tanımlanmıştır.
Taksirle yaralama halinde üç aydan bir yıla kadar hapis cezası adli para cezasına, taksirle yaralamanın mağdurun vücudunda kemik kırılmasına, organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, yüzünde sabit bir ize, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olması halinde dört buçuk aydan bir buçuk yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
Gerek olası kastta ve gerekse bilinçli taksirde, netice fail tarafından öngörülebilir niteliktedir. Bu açıdan bilinçli taksir ile olası kast arasında bir benzerlik, yakınlık vardır.
Ancak bilinçli taksirde fail, genel olarak öngördüğü hukuka aykırı neticenin meydana gelmesini istemez ve gerçekleşmemesi için gerekeni yapar. Oysa olası kastta fail neticenin meydana geleceğini, oluşacağını öngördüğü halde, fiili işlemeye devam eder. Bu iki kusurluluk halini trafik kazasından örneklerle açıklamak gerekirse:
Bilinçli Taksir: Kendisine kırmızı ışık yandığını gören sürücü, kavşakta kimsenin olmaması nedeniyle bir şey olmaz düşüncesi ile kavşağa girmiş, ancak kendisine yeşil ışık yanan bir aracın kavşağa aniden girmesi sonucu çarpışmıştır. Fail kırmızı ışıkta kavşağa girmekle birlikte, kavşaktan o anda hiçbir araç geçmemektedir. Kavşağa diğer aracın girdiğini görmeden girmiştir. Neticenin oluşmasını istememekle birlikte, neticenin meydana gelebilirliği konusunda umursamaz, kabullenir durumda olduğunu söylemek mümkün değildir. Failin bu neticenin oluşacağına inandığında vazgeçeceğini söylemek mümkündür.
Olası Kast: Otobüs sürücüsü trafik lambasının kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarparak ölümüne neden olur. Otobüs şoförü fail, otobüsün yayalardan birine çarpacağını öngörmüştür, sonucu istememekle birlikte işlemeye devam etmiştir. Yayaların geçtiğini gördüğü halde “boş ver çarparsam ne olur” gibi bir düşünceyle eylemi işlemeye devam etmiştir. Failce netice istenmemiş olmasına karşın, failin umursamazlıkla fiili işlemeyi sürdürmüş olmasıdır. Fail “neticeyi kabullenmiş” bir halde olup, kasta yakın ağırlıkta kusurudur.Bu yüzden failin kasta ağırlıkta kusurlu olduğunun kabulü ile suçun, kasten işlenmiş gibi ceza tayinini gerektirir ancak ; sonucu istememiş olmasına karşında TCK 21. Maddesinin 2. Fıkrasında kasten işlenen suçlar karşılığı uygulaması öngörülen cezalarda indirim yapılması hükmedilmiştir.
Hükmün infazının ertelenmesi nedir? sorusunun konu anlatımı videosu sorunun içindedir.
Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk sebebinin bulunması ya da yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması hallerinde verilen karardır.
Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde sanık hakkında verilen karara mahkûmiyet kararı denir. Bu durumda, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur.
Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonucunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis cezası veya adli para cezası ise; mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder.
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmış olması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi ve sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul etmesi gerekir.
Sanığın kabulü, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi için şarttır. Sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez, hüküm açıklanmak zorundadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, adli sicil kaydına değil kendine özgü bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, sadece bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde görülebilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, 5 yıllık denetim süresine tabi olur. Bu süre içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklerine aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar.
5 yıllık denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenilmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı itiraz kanun yolu açıktır. İtiraz yerinde görülürse merci, itiraz konusu hakkında karar verir ve bu karar kesindir.
Ölümlü trafik kazası halinde zarar tazmin edilemeyeceğinden şikayet olması halinde HAGB uygulanmaz. Ancak şartları varsa şikayetin geri alınması gibi hallerde hakimin takdir yetkisinde olup, uygulanması mümkündür.
Yaralamalı trafik kazasında yine zararın tazmin edilmiş olması halinde uygulanabilir.
Yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında hüküm tesis edilerek ceza kararı verilse dahi bu cezanın infaz edilmesinin ertelenmesine karar verilebilir. Ancak ertelemeye karar verilebilmesi için verilen cezanın adli para cezası veya iki yıl veya daha az süreyle verilmiş olan bir hapis cezası olması gerekir. Bu sürenin üzerindeki hapis cezaları ertelenemez. Bu iki yıllık üst sınır suçun işlendiği sırada on sekiz yaşını doldurmamış olanlar veya altmış beş yaşını doldurmuş olanlar için üç yıldır. Erteleme için hükümlünün daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması, hükümlünün yeniden suç işlemeyeceği yönünde mahkemede kanaatin oluşması, işlenen suçun sebep olduğu zararın hükümlü tarafından giderilmesi gerekmektedir.
Mahkeme tarafından ertelemeye karar verilmesi halinde aynı zamanda 1 yıldan az 3 yıldan fazla olmamak üzere ve herhalde hükmolunan cezadan az olmamak üzere bir denetim süresi belirlenir. Bu denetim süresinde hükümlü kasıtlı olarak yeni bir suç işler veya denetim tedbiri olarak mahkeme tarafından belirlenen yükümlülüklere aykırı davranırsa erteleme kararı geri alınarak cezanın infazına karar verilir.
Yargılama işlerinin tamamı büyük bir ciddiyet gerektiren karmaşık süreçlerin sonucudur. Hukuk düzeni bu süreç içerisinde hatalar yapılabileceğini öngörmüş ve kararın doğruluğunu bir diğer mahkeme aracılığı ile kontrol imkânı getirmiştir.İlk derece mahkemesinin kararıyla kovuşturma evresi sona ermemekte,bu evre hükmün kesinleşmesine kadar devam etmektedir.İlk derece mahkemesinin kararlarına karşı olağan kanun yollarına başvurulması halinde bu safhanın tamamlanması ile,başvurulmaması halinde ise başvuru süresinin sona ermesiyle birlikte hüküm kesinleşir.
Aleyhinde başvurulacak hiçbir kanun yolu kalmayan karara kesinleşmiş karar denir. Kanun pek basit meselelerde kanun yollarına başvurma hakkını tanımamıştır. Bu istisnaların dışında tüm kararların bir kez daha gözden geçirilmesini temin için kanun yolları belirlenmiştir. Bu hakkın süresi içinde kullanılmaması veya kullanıldığı halde ilgili mahkeme incelemesinden geçip reddedildiği durumlarda mahkeme kararı kesinleşmiş hale gelir.
Yargılama sonucunda mahkeme tarafından verilen karar yazılarak taraflara imzalı ve mühürlü olarak verilir. Bu yazıya “ilam” adı verilir. İlamın son bölümünde verilen kararın kesin olup olmadığı, karar hakkında hangi merciye kaç günlük bir süre içerisinde başvurma hakkınız olduğu yazılır. Karar ancak bu belirli süre içerisinde davanın tarafları kanun yollarına başvurmazsa kesinleşir.
Hukuk mahkemelerinde karar aleyhine kanun yollarına başvurulabilmesi için kararın taraflara tebliği gerekir. Gerekçeli kararın yazılmasından sonra karar harcının ödenmesi ile kararın taraflara tebliği ile kesinleşmesi için gerekli süre işlemeye başlar.Ceza mahkemelerinde ise kural olarak hükmün tefhiminden itibaren 7 gün içinde kanun yolu incelemesine başvurulur .İdare mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir.
Kararı veren mahkeme kalemine başvurarak kararın kesinleşip kesinleşmediğini öğrenebilirsiniz. Kanun yoluna incelemesine tabi kararlarda karar aleyhine başvurulmamışsa veya kanun yolu incelemesi sonucu karar onaylanmışsa mahkeme kalemi ilgili kararın üzerine “kesinleşme şerhi” denilen bir açıklama yazar. Bu şerh kararın kesinleştiğini bildirir.
Hakim veya mahkeme tarafından verilen kararlara karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını kazanmış olanlar ile davaya katılma talebinde bulunmuş ancak bu talepleri henüz karara bağlanmamış, reddedilmiş olanlar ile katılan sıfatını kazanabilecek şekilde suçtan zarar görenler kanun yollarına başvurabilir.
Cumhuriyet savcısının sanık lehine veya aleyhine kanun yoluna başvurması mümkündür.
Müdafilik veya vekillik görevini üstlenmiş olan avukat müdafiliğini veya vekilliğini yaptığı kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurma yetkisine sahiptir.
Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi de sanık veya şüpheli adına kanun yollarına başvurma hakkına sahiptirler.
Tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabilir.
Hakim veya mahkeme tarafından verilen karara karşı kanun yoluna başvurulması halinde mahkeme kararının uygulanmasına başlanmaz. Hakim veya mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvurulması halinde bu kararın kesinleşmesi engelleneceği gibi bu kararın uygulanması da ertelenecektir. Kanun yollarının tüketilmesi sonucunda kesinleşen hüküm uygulanır.
İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine; üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine; kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlerine karşı istinaf yoluna gidilemez.
Son olarak, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler istinaf yoluna kendiliğinden gider ve bölge adliye mahkemesince re'sen incelenir.
İstinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi tarafından ilk olarak dosya üzerinden ön inceleme yapılır. Bu inceleme sonucunda yetkisizlik kararı verilerek dosya yetkili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilebilir veya yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığı istinaf yoluyla incelenmesi istenen kararın Bölge Adliye Mahkemesi tarafından incelenebilecek kararlardan olmadığı başvuranın kanun yoluna başvurma hakkı olmadığının anlaşılması halinde istinaf başvurusu reddedilir. Bu kararlar itiraza tabidir.
Bölge Adliye Mahkemesi ön inceleme sonunda yetkisizlik kararı vermediyse veya ön inceleme sonunda red kararı vermemiş ise incelemeye başlar. Bölge adliye mahkemesi dosyayı ve delilleri inceledikten sonra ilk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını tespit ederse istinaf başvurusunun esastan reddine karar verir. İlk derece mahkemesinin kararında hukuka kesin aykırılık hali teşkil eden bir nedenin bulunduğunu tespit ederse hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verir. Diğer hallerde ise davanın kendi nezdinde yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığına karar verir.
İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır.
İstinaf yoluna başvuru dilekçesi kararı veren Mahkemenin bağlı bulunduğu Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili dairesine gönderilmek üzere kararı veren mahkemeye hitaben yazılır ve yine kararı veren mahkemeye verilir. İstinaf yoluna başvuru dilekçesinin kararı veren mahkemeye gönderilmek üzere kararı veren mahkemenin yargı çevresi dışındaki herhangi bir ceza mahkemesine verilmesi de mümkündür.
Sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya ilişkin nedenleri göstermemesi inceleme yapılmasına engel olmaz.
Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma kararı dışında kalan hükümleri ile hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararları da hükümle beraber temyiz olunabilir.
a)İlk derece mahkemeleri tarafından verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı Bölge adliye mahkemelerinin, istinaf başvurusunun esastan reddine dair verdiği kararları,
b) Bölge adliye mahkemelerinin, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan kararları,
c) Bölge adliye mahkemelerinin, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin verdiği her türlü kararları,
d) Bölge adliye mahkemelerinin, ilk derece mahkemelerinin adli para cezasını gerektiren suçlarla ilgili verdiği hükümlere ilişkin verdiği her türlü kararları,
e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
f) On yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
h) Yukarıda sayılanlarda gösterilen sınırlarda kalmak kaydıyla, gösterilen cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren Bölge Adliye Mahkemesi kararları temyiz edilemez.
Temyiz olağan kanun yollarının ikincisi ve sonuncusudur. İlk derece mahkemelerinin kararlarına karşı öncelikle istinaf yoluna başvurulur. Temyizi, istinaftan ayıran temel özellik, temyiz incelemesinin usul hukuku veya maddi hukuk yönünden incelemeyi gerektirmesi, maddi vakıa denetimi ile delil değerlendirmesine girmemesidir. Adli yargıda temyiz mercii Yargıtay, idari yargıda ise Danıştay’dır.
Ceza muhakemesinde temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime imzalattırılır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
Temyiz talebi Yargıtay’a hitaben yazılan dilekçe ile yapılır. Temyiz eden, hükmün neden bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.
Temyiz incelemesinin amacı yargılama esnasında bir hukuka aykırılık olup olmadığını tespit etmektir.
Duruşmada hazır bulunanlar için tefhimden duruşmada hazır bulunmayanlar için tebliğden itibaren 7 gündür.
Onama kararı nedir?
Hükmün onanması, hükmün bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmaması yani hükümde hukuka aykırılık tespit edilmemesi halinde söz konusu olur.
Bozma kararı nedir?
Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar söz konusu olursa bozar. Bozma sebepleri ilamda ayrı ayrı gösterilir.Hükmün bozulması kararına ilişkin dosya, hükmü veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Bölge Adliye Mahkemesi, dosyayı Yargıtay’dan geldiği tarihten itibaren 7 gün içinde gereğinin yapılması için ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
Verilen bu karar yeni bir karardır. Bu karar için de kanun yollarına başvurulabilir.
Hayır. Halk arasında “Yargıtay’a başvurduğumda haksız çıkarsam karar daha da ağırlaşır” yönünde yanlış bir inanış vardır. Bu fikir tümüyle yanlıştır. Yargıtay temyiz edenin aleyhine karar vermez, cezayı ağırlaştırmaz.Hüküm sadece sanık tarafından temyiz edilerek bozulmuşsa yeniden yargılama sonucu verilecek ceza, önceki hükümle verilen cezadan daha ağır olamaz. Ancak unutulmamalıdır ki; mağdurun ve Cumhuriyet Savcısının da temyiz hakkı vardır. Bunların temyiz başvurusu sonucunda karar sanığın aleyhine bozulabilir.
Hayır, temyiz için istinaf aşamasının geçilmiş olması ve temyiz talebi gereklidir.Eğer hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içinde temyiz talebinizi Bölge Adliye Mahkemesi’ne bildirmezseniz temyiz hakkınızdan vazgeçmiş sayılırsınız. Cumhuriyet Savcısının da kararı temyiz etme hakkı vardır. Savcı, dilekçesinde temyiz talebinin sanığın lehine mi aleyhine mi olduğunu belirtmekle yükümlüdür.
Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.
Temyiz incelemesi kural olarak dosya üzerinden yapılır. Ancak talep üzerine veya Yargıtay tarafından gerek görülmesi halinde temyiz duruşmalı olarak yapılabilir. Ceza dosyaları temyiz duruşmasına sadece sanık (ve avukatı) çağrılır. Tutuklu sanık Yargıtay’da yapılan temyiz duruşmasına katılamaz. Temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması isteniyorsa bu talebin temyiz dilekçesinde belirtilmesi gerekir.
Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.
Kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı başvurulan kanun yolları olağanüstü kanun yolları olarak anılmaktadır. Ceza yargılamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi olmak üzere 3 adet olağanüstü kanun yolu öngörülmüştür. Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, kendiliğinden veya istem üzerine, daire kararı kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Başsavcının sanık lehine yaptığı itiraz süreye tabi değildir.
Diğer bir olağanüstü kanun yolu kanun yararına bozmadır. Hâkim ya da mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay tarafından bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
Bireysel başvuru, bir Devlet organının (Devlet kurum ve kuruluşları, belediyeler vb.) tarafından tesis edilen işlemler, eylemler ya da ihmal nedeniyle yahut yargı kararları veya yargılama faaliyeti nedeniyle temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireylerin ülke içinde diğer hak arama yollarını tükettikten sonra başvurabilecekleri bir hak arama yöntemi olarak tanımlanabilir.
Bu hak arama yolu istisnaidir; yani diğer mahkeme kararlarının her yönden incelenebileceği bir temyiz yolu değildir ve her durumda başvuru yapılmaz. Sadece Anayasada ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde işaret edilen haklardan birinin ihlali iddiası bireysel başvuruya konu olabilmektedir.
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi kapsamındaki birinin ihlal edilmesi durumunda bireysel başvuru yapılabilir. Bu kapsamda sayılabilecek haklardan bazıları şunlardır;
Yaşama hakkı; işkence ve kötü muamele yasağı; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı adil yargılanma hakkı, zorla çalıştırma yasağı, hak arama hürriyeti, suç ve cezaların kanuniliği, özel hayata, aile hayatına, konut ve haberleşmeye saygı, düşünce, din ve vicdan hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti; toplantı ve örgütlenme hürriyeti, mülkiyet hakkı vb.
Yasama işlemleri (kanun, içtüzük, meclis kararı) ile idarenin düzenleyici işlemleri (tüzük, yönetmelik) doğrudan bireysel başvuruya konu edilmez.
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiğini iddia eden "herkes" bireysel başvuru hakkına sahiptir.
Herkes başvuru yapabilir, dolayısıyla başvuran kişinin/kişilerin T.C vatandaşı olması gerekmez. Ancak Anayasa’da sadece Türk vatandaşlarına tanınmış "seçme ve seçilme hakkı" gibi konularda yabancılar başvuru yapmaz.
Özel hukuk tüzel kişileri (dernekler, vakıflar vb.) "örgütlenme hürriyeti" veya “hak arama hürriyeti" gibi sadece tüzel kişiliğe ait haklarının iddia edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Bunların kendi üyelerinin haklarını savunmak amacıyla başvura bulunmaları kabul edilmemiştir.
Kamu tüzel kişileri (devlet memurları, belediyeler, vb.) bireysel başvuruda bulunmaz.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru "Bireysel Başvuru Formu" doldurularak yapılır (başvuru formunda bulunması gereken bütün bilgileri içeren bir dilekçe yazılarak da başvuru yapılabilir). Bu formda istenen bilgiler tam ve okunaklı biçimde doldurulmalı ve başvurucu tarafından imzalanmalıdır. Formda eklenmesi gereken belgelerin neler olduğu belirtilmiştir, başvuru yaparken bunlarda eksiz olmalıdır.
Başvurucunun şayet avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa başvuru formu bu kişiler tarafından imzalanmalıdır.
Başvuru formu ve başvuruyla ilgili temel bilgi ve belgeler Anayasa Mahkemesinin web sitesinde (www.anayasa.gov.tr) "Bireysel Başvuru" başlığı altında bulunmaktadır. Bunun dışında gerekli belgeler adliyeden, Türkiye Cumhuriyetinin yurt dışı temsilciliklerinden (konsolosluklar) ve cezaevi yönetiminden de temin edilebilir.
Bireysel başvuru yapacak kişiler Anayasa Mahkemesine şahsen gelerek ya da diğer mahkemeler aracılığıyla başvuru yapabilirler. Ayrıca yurt dışında olanlar Türkiye Cumhuriyetinin yurtdışı temsilcilikleri (konsolosluklar) vasıtasıyla da başvuru yapabilirler.
Mektup, faks ya da elektronik iletişim araçları kullanılarak başvuru yapılmaz.
Bireysel başvuru diğer (idari ve yargısal) hak arama yolları tamamlanıp, (Danıştay/Yargıtay Kararı, temyiz öngörülmemişse istinaf, itiraz gibi) karar başvuran kişiye tebliğ edildikten sonra –ki yeni içtihadıyla mahkeme bunu mutlaka tebliğ değil başka bir yolla öğrenmeden başlatmaktadır- (eğer iç hukuk yolları yoksa ihlal öğrenildikten) sonra 30 gün içinde yapılmalıdır. Bu süreden sonra yapılan başvurular hiçbir inceleme yapılmadan reddedilir.
Anayasa Mahkemesi 23 Eylül 2012 tarihinden sonra kesinleşen işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Dolayısıyla 23 Eylül 2012 tarihinden önce kesinleşen karara ait başvurular değerlendirmeye alınmaz.
Bireysel başvurunun bir avukat aracılığıyla yapılması zorunlu değildir. Ancak, başvuru bir avukat veya kanuni temsilci aracılığıyla yapılıyorsa buna ilişkin vekaletname veya yetki belgesinin başvuru ekinde bulunması şarttır.
Bireysel başvuru için bir harç ödemek gerekir Başvuru harcı Maliye Veznelerine yatırılır. Ödenecek harç miktarı Harçlar Kanunu’na bağlı tarife ile her yıl yeniden belirlenir. 2017 yılı için başvurucu harcı 257.50 TL’dir.
Başvuran kişi söz konusu harcı ödeyemeyecek durumda ise başvurusuyla birlikte adli yardım talebinde bulunabilir. Adli yardım istediğine dair bir yazı ile birlikte resmi kurumlardan alınacak fakirlik (Muhtarlıktan "fakirlik ilmühaberi" veya sosyal güvencesi olmadığına dair belge gibi) başvuru formuna eklenmesi gereklidir. Talebin uygun olup olmadığına Anayasa Mahkemesi’nin ilgili birimleri karar verir. Adli yardım konusunda daha fazla bilgi için bulunan yerdeki baroya da başvurulabilir.
Trafik kazalarına ilişkin ceza yargılamaları genel itibari ile asliye ceza mahkemelerinde görülmektedir. Bu davalar bakımından yargılama süresi yargılamayı yapan mahkeme, yargılamanın niteliği, sanığın firari olup olmaması, delillerin niteliği ve sayısı, bilirkişi raporunun hazırlanma süreçleri ile değişiklik göstermektedir. Trafik kazalarına ilişkin her bir yargılama aynı sürede neticelenmemektedir.
Ayrıca davanın ölümlü trafik kazası, yaralanma ile neticelenmesi halleri de Yargılama sürelerini etkilemektedir.
Ancak ortalama olarak ilk derece mahkemelerinde yani asliye ceza mahkemelerinde trafik kazalarına ilişkin yargılama süresi iddianamenin kabul edilmesinden sonra ortalama 1 veya 2 yıl içerisinde sonuçlanmaktadır.
İstinaf yoluna başvurulması halinde ise, istinaf uygulamasının yeni başlaması sebebi ile tam bir tahmin yapmak zor olsa da mevcut durumda 6 ay ile 1 yıl arasında bir karar süresi mevcuttur.
Bölge Adliye Mahkemelelerinin istinaf başvurusu üzerine verdikleri kararın Yargıtay nezdinde temyiz edilmesinin olanaklı olduğu hallerde ise temyiz incelemesi ortalama 1 veya 2 yıl sürecektir.
Belirttiğimiz süreler ortalama olup, Yargı sistemindeki iş yükü, iş bölümleri, yargılama sürecinde beklenmeyen durumlar (hakim değişiklikleri, sanığın firari olması, vb) sebebi ile yargılama süreleri daha uzun veya kısa olabilir.
Süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.
Ceza davası sonuçlanmadan hukuk mahkemelerinde tazminat davası açılması mümkündür. Ceza yargılaması devam ederken aynı esnada tazminat davasının görülmesinde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Ancak tazminat davalarında mahkemeler genellikle ceza davasından çıkacak hükmü beklemekte ve bu karara göre bir yargılama gerçekleştirmektedir.
Beraat hükmü kişinin fiilinin hukuka uygun olduğunu tespit ettiği için bu karar sonucunda tazminat davasına bakan mahkeme bu tespit ile bağlı olacağı için zarara uğradığını iddia eden tarafın tazminat talebi reddedilecektir. Ceza verilmesine yer olmadığına dair karar, hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya mahkumiyet hükmünde kişinin fiili hukuka aykırı olacağı için diğer şartlar da sağlanıyorsa tazminat davasına bakan mahkeme, tazminata hükmedebilecektir. Haliyle ceza davası sonucunda kişi hapse girmese dahi tazminata ödemek durumunda kalabilmektedir.
Ayrıca ceza mahkemesinin hükmü, delillerin değerlendirmesi, maddi olguların tespiti ve nedensellik bağı açısından yine tazminat davasına bakan mahkemeyi bağlamamaktadır. Buna karşılık kusur, ayırt etme gücü ve zararın miktarına ilişkin tespitler tazminat davasına bakan mahkemeyi bağlamamaktadır.
Ancak ceza mahkemesinde zarar gören kişi tazminat talebinde bulunmuş ve bu talep yargılama sonucunda hüküm ile bir sonuca bağlanmışsa aynı talebe ilişkin tazminat davası açmak mümkün değildir.
Hukuk hâkimi ceza mahkemesince yapılan kusur tespiti ve zarar miktarının tayini kararı ile bağlı değildir.
Türk Ceza Kanunu, trafik kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölüm eylemlerini taksirle işlenen suçlar olarak adlandırılmakta olup, yasada kaza nedeniyle meydana gelen sonucun ağırlığına göre yaralanma eylemleri için para cezası ve hapis cezası, ölüm halleri için hapis cezası ön görmüştür.
Fakat bu düzenlemelere rağmen, TCK'nın 50 maddesinde düzenlenen kısa süreli hapis cezaları için ( 1 yıl veya daha az süreli hapis cezaları ) kanunun ön gördüğü uygulanabilecek seçenek yaptırımlarda mevcut olup, hapis cezası yerine bu yaptırımlarda uygulanabilir. Uygulamada en çok görülen kısa süreli hapis cezalarının paraya çevrilmesidir. Ayrıca Türk Ceza Kanunu trafik kazaları nedeniyle ön görülen uzun süreli hapis cezaları bakımından da bu uzun süreli hapis cezalarının para cezalarına çevrilmesine, bilinçli taksir saiki ile işlenen suçlar hariç cevaz vermektedir.
Mahkemenin verdiği ve kesinleşen kararı infaz savcılıkları infaz eder. Eğer kesinleşen karar bir hapis cezası ise taksir suçlar bakımından infaz savcılığı hapis cezası 5 yıl ve 5 yılın altında ise kişiye çağrı kağıdı çıkartır ve 10 gün teslim olması istenir. Kişi 10 gün içinde savcılığa başvurmazda teslim olmaz ise bu defa hakkında yakalama emri çıkartılır.
Kişi bu belirtilen süre içinde savcılığa başvurup mazeretini bildirilip cezasının infazının ertelenmesini talep edebilir. (Eğer cezası 5 yıl ve altında ise ) Bu erteleme süresi uygulamada her defasında savcının taktirinde olup, kanuni düzenleme gereğince de en fazla bir yıldır. Bir yılı geçemez. Kişinin erteleme talebi infaz savcılığınca red edilirse, 7242 Sayılı yasa ile ihtisas mahkemesi olarak kurulan infaz hakimliğine kişi itiraz edebilir fakat bu düzenleme yürürlüğe 1.9.2020 de girecek olup, bu tarihe kadar mevcut usul devam edecektir.
Eğer kişinin mahkum olduğu hapis cezası 5 yılın üzerinde ise doğrudan hakkında yakalama emri çıkartılır. Kişinin cezası ceza 5 yıl ve 5 yılın altında ise, kişi doğrudan açık ceza evine gönderilir. Fakat 5 yılın üstü ise kapalı ceza evine gönderilir.
Kişi trafik kazasına bağlı bir suç nedeniyle para cezasına mahkum olmuş ise, kişiye infaz savcılığı tarafından doğrudan ödeme emri çıkartılır ve 30 günlük süre verilir. Eğer kişi bu 30 günlük süre içinde savcılığa başvurursa eğer cezayı mahkeme taksitlendirmiş ise bu taksitle ödeme hakkından yararlanır. Eğer kişi bu 30 gün içinde savcığa başvurmasa halinde mahkemece bir taksitlendirme yapılmasa da infaz savcılığının da biri peşin diğeri iki eşit taksit olarak ödenmek suretiyle para cezasını taksitlendirme yetkisi bulunduğundan kişi haktan da yararlanabilir.
Kişi para ceza cezasını ödemez ise o zaman ceza miktarı üzerinden gün hapis cezası uyarlaması hesabıyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılır. Para cezalarının hapis cezaları gibi ertelenmesi mümkün değildir.Para cezasının hapis cezasına çevrilmesi halinde de erteleme mümkün değildir. Kişi kamuya yararlı bir işte çalışmaya uyum göstermezse açık ceza evine alınarak cezasının infazı sağlanır.
14.04.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7242 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun ile yapılan en önemli değişiklik, koşullu salıverme süresinin kısaltılarak, denetimli serbestlik kurumunun yaralanma süresinden daha erken bir tarihe çekilmesidir. 7242 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 48. maddesi ile 30.03.2020 tarihinden önce işlenen suçların koşullu salıvermeden yaralanma süresi 1/2 indirilmiş , denetimli serbestlik süresi 3 yıla çıkartılmıştır.
Koşullu salı verme, her suç tipine göre kanunda ayrı ayrı belirlenen süreler kapsamında iyi halli hükümlünün cezaevinde infaz edilen cezasının kalan kısmını dışarıda toplum içinde belli şartlara uyarak geçirmesini sağlayan ceza infaz kurumudur. Hükümlü bu süre zarfında dışarıdan takip edilmeye devam edilir. Hükümlü ceza süresinin tamamı boyunca iyi halli olarak hareket devam ederse cezasını çekmiş cezası infaz edilmiş kabul edilir; fakat hükümlü yükümlülüklerine aykırı davranırsa, ceza evine geri alınır. 7242 Sayılı Kanunu ile Ceza infaz kanunda 107 madde 2. fıkrasında yapılan bu değişikle birlikte trafik kazalarına bağlı suçlar için koşullu salıverme süresi artık 1/2 olarak uygulanacaktır.
Ceza hukukunun amacı cezalandırmanın yanı sıra hükümlüyü cezaevinde bulunduğu sırada ıslah ederek ve topluma yeniden kazandırmayı hedeflemektedir. Hükümlüler cezalarını işledikleri suçlara göre kanunlarca belirlenmiş çeşitli tiplerdeki cezaevlerinde çekerler. Fakat kanunca belirlenen süreler kapsamında cezası için belirlenen süreyi çektiği ceza evinde tamamlayanlar açık cezaevlerinde ayrılabilirler. Açık ceza evine geçmeye hak kazandıkları ve burada ön görülen süreyi yasalara uygun geçirdikleri takdirde denetimli serbestlik müessesinden yararlanma hakları doğar, denetimli serbestlik düzenlemeleri kapsamında serbest bırakırlar ve cezalarını infazı dışarıda sağlanır. 7242 Sayılı Kanunu ile birlikte trafik kazalarına bağlı olarak 30.03.2020 tarihine kadar işlenen suçlar için denetimli serbestli süresi 3 yıla çıkartılmıştır. 30.03.2020 tarihinden sonraki işlenen suçlar için denetimli serbestli süresi 1 yıl olarak düzenlenmiştir.
Buna göre trafik kazalarına bağlı bir suçta 6 yıl hapis cezası alan bir kimse ceza evinde bir kaç gün kaldıktan sonra tahliye olabilecektir. Bu durum taksir bilinçli taksir ve olağan kast ayrımı yapılmaksızın geçerlidir.
Ayrıca hükümlülerden;
7 yıl hapis cezası alanlar 6 ay,
8 yıl hapis cezası alanlar 1 yıl
9 yıl hapis cezası alanlar 1 yıl 6 ay
Bu kanunun 50. maddesiyle trafik kazasına bağlı suçların cezasının infazı bakımından Taksirle öldürme hariç taksirle işlenen toplam 3 yıl ve daha kısa süreli hapis cezalarında
*sadece hafta sonu infaz,
*Geceleyin infaz, (hafta sonraları hariç her gün akşam belli bir saatte girip sabah belli bir saate çıkmak) şeklinde farklı infaz rejimleri getirilmiştir.
Bu kanunun 50. maddesinin 2, fıkrasıyla konutta infaz rejiminin süreleri arttırılmıştır.
a)Kadın, çocuk veya altmışbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları toplam bir yıl,
b) Yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları toplam iki yıl,
c) Yetmişbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları toplam dört yıl,
veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
(3) Toplam beş yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan veya adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlülerden 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasında belirlenen usule göre maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği tespit edilenlerin cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
(4) Doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen ve toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan ya da adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlü kadınların cezasının konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir. Bu fıkra uyarınca talepte bulunulabilmesi için kadının doğurduğu tarihten itibaren bir yıl altı ay geçmemiş olması gerekir. Konutta infaza karar verdikten sonra çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa infaz hâkimi konutta infaz uygulamasına ilişkin kararını kaldırır.
(5) Cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesine karar verilenler hakkında tabi oldukları infaz rejimine göre koşullu salıverilme hükümleri uygulanır. Ancak, 105/A maddesi hükümleri uygulanmaz.
(6) Cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesi kararı, infaza başlandıktan sonra da verilebilir.
(7) İnfaz hâkimi talep üzerine, cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesi sırasında bu usulün uygulanmasına son verebilir. Özel infaz usulünün gereklerine geçerli bir mazeret olmaksızın uyulmaması hâlinde ise bu usulün uygulanmasına son verilir ve bu hâlde infaza açık ceza infaz kurumunda devam edilir. Özel infaz usulüne göre geçirilen süre, infaz aşamasında mahsup edilir. Bu fıkranın uygulandığı hâllerde 105/A maddesi hükümleri uygulanmaz.
Trafik Kurallarının İhlalinde Yaptırımlar
Trafiğin güvenli akışını sağlanması için KKT.KTY düzenlenen kuralları ihlal eden kişilere ilgili kanunlardaki düzenlemeler doğrultusunda idari yaptırım uygulanır. Bu yaptırımlar doğrudan trafik kurallarını ihlal eden sürücüye uygulanabileceği gibi sürücünün tespit edilememesi halinde araç sahibine yine olayın özelliğine göre hem sürücüye hem de araç sahibine uygulanabilir. Kural ihlali neticesinde idari yaptırım uygulanması gereken kişiler hakkında trafik idari para ceza tutanağı düzenlenir.
Trafik Ceza Tutanağına Karşı Başvurulacak Hukuki Yollar
Trafik Cezasının bir idari yaptırım olması nedeniyle trafik cezasına başvurulacak hukuki yol itiraz müessesidir. Cezanın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde ihlalin meydana geldiği yerin bağlı bulunduğu Sulh Ceza Hakimliği'ne dilekçe ile başvurularak itiraz edilebilir. İtiraz edilmezse ceza kesinleşir. Cezanın 15 günlük bu itiraz süresi içinde ödenmesi halinde ceza tutarından 1/4 indirim söz konusudur. Bu bakımdan 15 günlük süre içerisinde para cezasının ödenmesi halinde yapılacak olan 1/4 indirimden yararlanmak için para cezasını ödeyip, yine bu 15 günlük aynı süre içinde cezaya karşı Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz edilmesi de mümkündür. İtiraz sonucu Sulh Ceza Hakimliğince verilen karar kesindir. Yapılan başvurularda bedel alınmaz. İtiraz eden haklı çıkarsa mahkeme masrafları ilgili kurum tarafından karşılanır. Ancak itirazda haksız çıkıldığı takdirde, mahkeme masrafları itiraz edene yükletilir.
İdari para cezası hangi ilde düzenlenmişse o il Sulh Ceza Hakimliğine başvurulması gerekir. Ancak tatil, iş gezisi gibi durumlarda başka şehirde iken o şehirde düzenlenmiş olan idari para cezası tebligatı tarafınıza yapılabilir. Bu durumda idari para cezasına itiraz etmek için o şehre gitmeye gerek yoktur. Bulunulan şehirdeki adliyede muhabere yoluyla idari para cezasına itiraz mümkündür.