Dünyada her gün binlerce insan trafik kazaları nedeniyle ya yaralanmakta ya da hayatlarını kaybetmektedirler. Bu riskin gerçekleştiği durumda yaralı olanlar ağır travmatik etkilere maruz kalmakta ve hayatını kaybedenler de arkalarında travmaya uğramış insanlar bırakabilmektedir. Aynı zamanda, trafik kazaları sadece travmaya uğramış kişilere, ailelere, yakınlara değil; travmaya uğramış bir topluma da neden olmaktadır (WHO, 2004).
Yapılan bir araştırmada, adli olay türleri içerisinde trafik kazalarının ilk sırada yer aldığı belirlenmiştir. Kazalar bir anda meydana geldiği için, bireylerin başa çıkabilme yöntemlerini ciddi derecede zorlaştırmaktadır. Pek çok çalışma, travmatik yaşantılar içerisinde insan eliyle oluşan travmaların doğal olayların yaşattığı etkilere nazaran, daha ciddi problem arz ettiğini göstermiştir. Kusurluluk ve ihmalkârlık oranları düşünüldüğünde trafik kazaları da insan eliyle oluşan travmalar kapsamında değerlendirilebilinir. Yine Avrupa Trafik Mağdurları Federasyonu’nun araştırmasına göre, ölümlü ve yaralanmalı trafik kazaları sonrasında %62 oranında insanın depresyonda olduğunu ve yaşanılan ölüm acısı sonucunda da ilk üç yıl içinde intihar vakalarının üçte bir oranında olduğu belirtilmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi trafik kazalarının psikolojik ruh sağlığına tehdidi son derece büyüktür.
Trafikte Haklarım Derneği olarak; trafik kazasında yaralanmış, yakınını kaybetmiş veya trafik kazasına şahit olmuş bireylerin yaşadığı zor durumu öncelikle anlamalarını, bu zor durum içerisinde yaşanılanların farkına varmalarını sağlamak ve bu durum içerisinde nasıl yol alabileceklerine ışık tutabilmek istiyoruz. Aynı zamanda bu çalışmalar ile , herhangi bir trafik kazası yaşamamış veya kazaya şahit olmamış kişilerin de çevrelerinde bu zor olayı yaşayan kişilerin olması ihtimalini değerlendirerek; bu kişilerin toplumda sağlıklı rehberlik etmelerinde rol oynamayı hedefliyoruz.
Derleyen: Yasemin USTA
Trafikte Haklarım Derneği Kurucusu
Travma, günlük yaşantımızda sık kullanılan kelimeler arasına girmeye başlarken, sadece stres düzeyini arttıran olaylara verdiğimiz ad olarak bilinmektedir. Buna karşın travmatik olayı olumsuz yaşantılardan ayıransa ender yaşanmaları,kişinin yaşamına, beden bütünlüğüne yönelik tehdit, şiddet, ölümle karşı karşıya kalınması ya da böylesi bir olaya şahit olunmasıdır. Bu durum karşısında stresle baş etme yöntemleri yetersiz kalır, ‘hayatımın kontrolü benim elimde’ algısı yıkılır. Kişi yoğun bir çaresizlik, korku ve şok yaşayabilir. Olayı anlamakta ve anlamlandırmakta güçlük çekmeye başlar. Travmatik olaylar; savaş, tecavüz, trafik kazaları, doğal afetler (deprem, sel, heyelan..) , işkence ,tutsaklık olarak sayılabilir. İnsan eliyle gerçekleştirilen travmalar ‘doğal’ yollarla gerçekleşen travmalardan daha ağır sorunlara yol açabilir. Travmatik olayın çeşidi ve sıklığı belirtileri ağırlaştırmaktadır. Bunun nedeni insan eliyle olanlara anlam verilmesinin güçlüğüdür.
Bir insanın bir diğeri öldürmesi, tecavüz etmesi, bilerek ya da ihmalkarlık yüzünden trafikte insanlara zarar vermesi kolay kolay anlamlandırılacak şeyler değildir. Bu nedenle de psikolojik olarak baş edilmesi daha zordur. Hiç birimiz yetiştirilirken bir gün birilerinin çıkıp arabayla bize çarpıp ölümümüze ya da yaralanmamıza yol açacağı, birisinin tecavüzüne uğrayacağımızı ya da esir alınıp işkenceye uğrayacağımızı bilgisiyle yetiştirilmiyoruz. Çünkü böyle bir bilgiyle yaşanmazdı. Bütün bu söylediklerimizi şöyle bir örnek üzerinden anlatırsak. Her gün bir trafik kazası yaşamıyoruz, kaza karşında kontrolümüzü yitirir, korku, çaresizlik, dehşet duyguları yaşayabiliriz. Dünya güvenli bir yerdir, insanlar üzerlerine düşen sorumluluğunu yerine getirir, hayatımın kontrolü benim elimde gibi düşüncelerimiz değişir.
Travmatik olaylar kişinin hayatında büyük bir değişimi de beraberinde getirir. Geçmiş ile gelecek arasında bir kırılma yaratan bu tür olay ve durumlar, bireyi hayatının travmatik olay öncesi ve sonrası olarak keskin bir ayrım yapabilecek hale getirir. Travma geçirmiş bireyler, geçirmiş oldukları travmatik olayı “önceden kestiremedikleri veya bu olayı kontrol edip, engelleyemedikleri” düşüncesine kapılıp, travmatik olayın yol açabileceği stres, kaygı, depresyon gibi olumsuz etkileri daha yoğun yaşarlar. Genel olarak travmatik olay yaşayan bireyler hayatın çok kırılgan olduğunu düşünmekte ve yaşadıkları olay da hayata bakış açılarını değiştirmektedir.
Travma kendi ve dünya algımızda bir kırılmaya yol açabilir ama unutmayın gerekli hallerde psikolojik destekle bu kırılma en aza indirilebilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Kişi gerçek bir tehditle karşılaştığını algılamış, fiziksel zarara maruz kalmış veya buna tanık olmuş, bu esnada da aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissetmişse, bu durum kişi için travmatik bir yaşantı olarak tanımlanabilmektedir.
Diğer bir deyişle bir olayda
• Yaşama karşı tehdit algılama
• Vücudun bütünlüğüne karşı tehdit algılama
• Sevdiklerimize karşı tehdit algılama
• İnanç sistemlerimize karşı tehdit algılama söz konusu ise bu olay kişi için travmatik bir yaşantıdır.
Bu tür olaylarda kişilerde genellikle gücü kötüye kullanma, duyulan güvene ihanet etme, tuzağa düşme, çaresizlik, acı, kafa karışıklığı ve/veya kayıp söz konusu olabilmektedir. Bu oldukça geniş tanım, içeriğinde hem tek seferlik olaylar (kazalar, doğal afetler, suçlar, ameliyatlar, ölümler, vb.) hem de tekrarlayan ve süregiden olaylar (çocuk istismarları, çocuk ihmalleri, savaşlar, şiddet içeren ilişkiler, vb.) bulundurmaktadır. Dikkat edilmesi gereken nokta, olayın travmatik olup olmadığı kararının olaya maruz kalanlara ait olmasıdır. Trafik kazası geçirmiş iki kişiden biri, bu yaşantıda fiziksel bütünlüğüne bir tehdit algılamamış ise bu olay onun için travmatik olmakta; aynı kazayı yaşamış ikinci kişi, bu olayı hayatını tehdit eden bir felaket olarak algılamış ise kaza bu kişi için travmatik bir olay niteliği kazanmaktadır. Psikolojik travma, olayı yaşayan kişinin algısı ve değerlendirmesi doğrultusunda tanımlanmıştır.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
TRAVMADA KLİNİK BELİRTİLER: Travmaya maruz kalan kişinin yaşadığı travmayı özümseyip anlamlandırması süreci kabaca 5 aşamada gerçekleşir.
Karmaşa: Genellikle ‘şok’ aşaması denilen bu dönemde kişi kontrolünü tamamen yitirmiştir. Travmatik olay üzerinde denetim sağlamak için bilinçli bir çaba gösteremez. Kişinin travmatik olayla ilgili öznel yargısına bağlı olarak güvenlikte olduğu hissi oluşuncaya kadar veya travmatik olayın ‘vuruş etkisi’ geçinceye kadar sürer bu dönem.
Rahatlama veya şaşkınlık: Travmanın ‘vuruş etkisi’ geçtikten sonra geçici bir rahatlama olur.Ardından gelen şaşkınlık dönemi ‘ne oldu?’ , ‘neden oldu’ , ‘bu olayın sonuçları neler olabilir’sorularıyla sürer.
Kaçınma: Kişi travmatik olayla ilgili herşeyden uzak durmaya çalışır,içekapanır.Kaçınma, huzursuzluk,korku ve gerginliğigeçici olarak hafifleten bir başa çıkma yöntemidir.
Yeniden Değerlendirme: Bu aşamada kişi travmayla hesaplaşmaya girişir. Yapmaya çalıştığı şey kendiliğini en az yaralayacak şekilde travmatik olayın öyküsünü yeniden yazmaktır. Tekrarlayarak,anlatarak,eğilip bükülmesi çok güç olan travmatik gerçekliği, kendi imgesine yerleştirmeye çalışır.Travmatik olayın istem dışı anımsanması,rüyalarına girmesi, travmanın zdelediği kendilik imgesinin onarılması çabası olarak değerlendirilebilir. Kişinin kaçınma ve yeniden değerlendirme dönemlerini aşmaları çok uzun zaman alabilir, hatta bu dönemlere takılıp kalmaları da mümkündür.
Uyum: Son dönem olan uyum dönemine ulaşmak için kişinin ‘Ne oldu?’ , Neden oldu?’ , ‘Neden öyle davrandım?’ , ‘Neden şimdi böyle davranıyorum?’ , ‘Olayı tekrar yaşarsam ne yaparım?’ sorularına içine sindirebileceği yanıtlar verebilmesi gerekir. Bu yanıtların tanıklarca da onaylanması ’sindirilebilmelerini’ kolaylaştırır.
Bütün bu belirtiler bir trafik kazası örneğinde özetlersek: Yaşadığımız bu kazanın ilk anlarında bir şok yaşayabilir, yoğun korku, çaresizlik hissederiz. Etraftan birilerinin yardımı daha sonra hastaneye gitmeyle beraber güvende olduğumuz hissi yavaş yavaş gelişmeye başlar. Olayın neden ve nasıl olduğu ile düşüncelerimiz olabilir. Yaşam riski ortadan kalktıktan sonra kazanın olduğu yere gitmek istememe, kazayı çağrıştıran durumlardan uzak durmaya çalışmaya (örneğin TV’de kaza haberlerinin izlenmemesi, benzer filmleri izlememe gibi), aynı renk, marka veya herhangi bir araba görme, binme, ambulans ya da ani fren sesi duyma gibi durumlarda kazayı yeniden yaşantılama, çabuk irkilme, korkma, nefes darlığı, çarpıntı gibi fiziksel belirtileri yaşama, rüyada yeniden kazayı görme, bu nedenle uyumama isteği, hayatının bir daha eskisi gibi olmayacağı düşüncesi, içe kapanma, depresif hissetme, kendisi suçlama , kazaya anlam verememe gibi belirtileri yaşayabiliriz.
Bu belirtilerin 2 ile 30 gün arasında sürmesine psikiyatri literatüründe Akut Stres Bozukluğu denirken, 30 günden fazla sürmesine ise Travma sonrası stres bozukluğu denmektedir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Bazıları şuna inanır: Stres yaratan şey zarar verir. Olumsuz sonuçları hemen ya da gelecekte ortaya çıkar. Zorlayıcı ya da travmatik olay yaşayan kişilere faciadan sonra sağ kalmış insanlar olarak bakabiliriz; Robinson Crusoe örneğinde olduğu gibi. İçlerinde her sağlıklı insan gibi; esneklik, adaptasyon kuvveti, iyileşme gücü ve başa çıkma mekanizmaları vardır. Eğer süreç doğru işlerse bu başa çıkma mekanizmaları kişiyi eski normal, sağlıklı haline döndürecektir. Yaşanılan travmatik bir olay sonrasında neredeyse herkes stres tepkileri verir ve bu tepkiler bir süre devam eder. Ama sonuçta bir süre sonra ortam ve yaşam büyük oranda eski rutin işleyişine doğru yönelir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Travmatik Bir Yaşantı Sonrasında Hangi Duygular Yoğunlaşır?
Kişi zorlayıcı ya da travmatik bir yaşantı sonrasında, iç dünyasını yakından gözlerse yaşadıklarının üç ana duygu etrafında toplandığını görür:
• Bir kısmı “sorumlulara” yönlendirilmiş ancak büyük bölümü hedefe yönlendirilmemiş yoğun bir öfke
• Varsa kayıplara ilişkin yoğun üzüntü
• Olayın tekrarlanabileceğine yönelik yoğun korku hissi
Bu üç ana duygu özellikle ilk dönem çok belirgin olarak görülür. Buradaki yönlendirilmemiş yoğun öfke, üzüntü ve korku kişileri bloke edebilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Kriz Dönemlerinde Görülebilen Travmatik Stres Tepkileri
Daha önce de belirttiğimiz gibi zorlayıcı ya da travmatik bir yaşantıya maruz kalan herkes “stres tepkileri” verir. Bu tepkiler öncelikle “anormal bir olaya verilen normal tepkiler” olarak tanımlanır. Bunlar eğer bir süreklilik gösterirse, süreye ve döneme göre; Akut Stres Bozukluğu veTravma Sonrası Stres Bozukluğu olarak tanımlanır.
Travmatik Stres Tepkileri Nelerdir;
Zorlayıcı bir yaşantı sonrasında ilk görülen tepki, şok tepkisidir. İlk şok atlatıldığında korku, endişe, suçluluk, pişmanlık, öfke, karamsarlık, panik, çaresizlik, utanç gibi karmaşık duygular kişiyi zorlar.
Travma sonrası stres tepkilerini beş ana başlık altında toplayabiliriz:
A. Fiziksel Tepkiler;
B. Duygusal Tepkiler;
C. Zihinsel Tepkiler;
D. Davranışsal Tepkiler;
E. Sosyal Tepkiler;
Mide bulantısı
b. Kusma vb. sorunlar
c. Yorgunluk
d. Kalp çarpıntısı
e. Göğüs ağrısı
f. Titreme
g. Bayılma hissi
h. Baş dönmesi
i. Baş ağrılar
Kaygılı olma
b. Üzüntü
c. Depresif duygu durumu
d. İnkar
e. Korku
f. Suçluluk
g. Panik
h. Hayal kırıklığı
i. Kızgınlık
a. lk şok
b. Bellekle ilgili sorunlar
c. Dikkatsizlik
d. Kabuslar
e. Araya giren düşünceler
f. Yönünü bulamama
g. Eskileri hatırlayamama
h. Sorun çözememe
i. Yanlış kararlar
j. Uyku bozukluğu
a. Kendini geri çekme
b. Kıpır kıpır olma
c. Ani davranışlar
d. Alkol ve madde alımı
e. Çabuk tepki verme
f. Başkalarını suçlama
g. Yeme sorunları
h. Kolayca korkma
a. İş – okul, arkadaşlık ve evlilik ilişkilerinde sorunlar
b. İnsanlardan uzaklaşma
c. Aşırı yargılayıcı ve suçlayıcı olma
d. Her şeyi kontrol altında tutma isteği
Yaşanılan en son olayın üzerinden yaklaşık olarak üç ay geçtiyse ve yukarıda anlatılan tepkilerin bir kısmını bir ay boyunca sürekli olarak yaşamışsanız ve bu yaşadıklarınız iş - okul, arkadaşlık , evlilik – özel ilişkilerinizde bozulmalara yol açıyorsa profesyonel bir yardım almayı önemsemeliyiz.
Aslında bu tarz travmatik belirtiler olağan dışı bir duruma karşılık gösterilen ‘normal’ tepkilerdir. Belirtilerin büyük bir kısmı bir ay gibi bir sürede geriler. Bu belirtiler‘delirme,ruh sağlığını yitirme anlamlarına gelmez’travmatik olay sonrası bir ruh sağlığı profesyonelinden danışmanlık almak önemlidir. İlla hasta olduğumuz anlamına gelmez bu durum. Bazen neyin normal olduğunu ve ne zamana kadar süreceğine bilmek bile tek başına büyük bir rahatlama sağlayabilir. Travmanın niteliği ve şiddetine göre kimi zaman terapi ve medikal ilaç kullanmak gerekebilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Yaşanan Sorunların Süreklilik Kazanmaması İçin Neler Yapabilirsiniz?
Dikkat edilmesi gereken önemli bir olgu kişiler arası farklılıklardır. Unutmamalıyız ki, HERKES AYNI TEPKİLERİ, AYNI ZAMANDA, AYNI DEVAMLILIKTA GÖSTERMEZ.
Eğer zorlayıcı ya da travmatik bir yaşantıya maruz kaldıysak aşağıdaki üç adım çok önemlidir;
1. KORUNUN: Yaşanan travmatik olay sonrası yemek yeme, su içme, uyuma gibi temel ihtiyaçları mutlaka karşılamaya çalışın. Yani kendinizi koruyun.
2. HAREKETE GEÇİN: Yaşanan travmatik olay sonrasında kendinizi korumak için, yapmanız ve yapmamanız gerekenleri önceden öğrenin ve harekete geçin.
3. TEMAS KURUN: Aileniz, arkadaşlarınız ya da ulaşabildiğiniz resmi görevlilerle temas kurun. Olayı anlatın, mümkün olan en kısa zamanda ihtiyacınız olan uzmanlara ulaşın.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Travmatik ya da zorlayıcı bir olaydan sonra öncelikle kendinize zaman tanıyın, hiçbir şey hemen ve bir kerede normale dönmeyecektir. Bunun için kendinize karşı sabırlı olun.
Duygularınızı paylaşın, bu sayede sosyal çevrenizden yardım alma olanağınız olur. Eğer yaşanan büyük bir afet ya da olaysa, bir tek sizin olağanüstü bir süreç yaşamadığınızı kavramanız çok önemlidir. Tüm bu süreç içinde çevrenizle dayanışma içinde olun.
Sizi meşgul edecek yardım çalışmalarına, hayatınızı düzene koymanıza yardım edecek yapıcı faaliyetlere katılın. Unutmayın ki siz hareket ettikçe olumsuz duygular sizden uzak duracaktır. Küçük işler, büyük problemlerimizi aşmamızda bize çok yardımcı olacaktır.
Mutlaka ve mutlaka, alkol ve diğer uyuşturucu maddelerden uzak durun. Rahat uyumak için alınacak bir kadeh, bir süre sonra “olmadan uyunamaz” bir hale dönüşebilir. Bu tür dönemlerde “her zamanki” standartlarımız bile riskli olabilir. Her koşulda, alkol ve diğer uyuşturucu maddelerden uzak durun.
Duygusal olarak yakın gelecekte sizleri nelerin beklediğini bilin, bilgi edinin.Bu tür bir süreçte doğru bilgi, kişinin kendisini hazırlamasına, adapte olmasına kolaylık sağlayacaktır. Olay öncesi edinilecek doğru bilgilenme ise hem olay anında, hem de sonrasında sizi koruyacaktır.
Zorlayıcı ya da travmatik bir olaydan sonra çok zor da olsa suçluluk duygunuzla ilgili aklınıza gelen veya başkalarının size söylediği teselli edici yaklaşımları reddetmemeye çalışın. Bu suçluluk duygusunu konuşabileceğiniz profesyonel bir destek almaya çalışın. Başınıza gelen bu travmatik olaydan dolayı sadece kendinizi suçlamanız doğru değildir. Bu suçluluk duygusu olayı anladırma çabasıdır.
Her gün için önceliklerinizi belirleyin. Herbirini tek tek ele alın. Günlük rutin işleyişinize dönmeye çalışın. Ve tabii ki, en önemlisi, kendimizi “çaresiz” olarak görmemeliyiz.
“Hayatınızda değişmeyen ne var ?” sorusuna yanıt üretilebilmeliyiz. Bunu yapabilmek içinde SÜREKLİLİKLERİ KORUMA en önemli adımdır.
Süreklilik Prensibi Yedi ana başlıkta devamlılık sağlanmalıdır;
1. KOGNİTİF DEVAMLILIK (Bilgilendirme): Yaşanan sürece, fiziksel vb., şartlara ve yakın geleceğe dair doğru bilgiler edinin. Bazen yetkili konumda olanlar paniğe yol açmamak ya da sorunu büyütmemek adına bilgi vermekten kaçınabilirler...Fakat önceden yeterli ve doğru bir şekilde alınan bilgilendirme, kişilerin kendi başlarının çaresine bakabilmelerine veya çözüm üretebilmelerine olanak tanır. Aksi taktirde daha büyük zorluklar ve panik yaşanır.
2. ROL DEVAMLILIĞI: Rollerimizi küçük işlerle belirlemeye çalışmak başlangıç için önemlidir. Bir iş yaptıklarında – çok basit bile olsa- kişiler, sürecin yarattığı olumsuz duruma konsantre olmak yerine kendilerini farklı kanallara yönlendirebilir. Yalnızlaşma yerine; insanlarla iletişime geçmek ve yardımlaşmak, bozulan anlamlandırma sürecini yeniden kazanmakta önemli bir unsurdur.
3. SOSYAL DEVAMLILIK: Arkadaşlarınızla ve diğer sosyal çevrenizle bağlantı kurmak, sürekliliğin yeniden kazanılabilmesi için önemli bir adımdır. Yalnız kalmayan ve sosyal desteği kaybetmeyen kişiler, başa çıkma becerilerini çok daha kolay harekete geçirebilmektedir.
4.TARİHİ SÜREKLİLİK: Ana temanız sürecin anormalliğidir. Süreç anormal ise, bu süreç içinde verilen tepkileri “normal” olarak görebilmeniz; “Ne oluyor, hasta mıyım, çıldırıyor muyum? vb...” gibi sorulara, paniğe kapılmadan sağlıklı yanıtlar üretebilmenize bağlıdır “Yine eskisi gibiyiz, bunlar anormal duruma verilen normal tepkiler”.
5.DUYGUSAL SÜREKLİLİK: Önemsendiğinizi hissetmek ve öncelikle anlattıklarınızın dinlenilmesi size çok iyi gelecektir. Kişilere “Seni anlıyorum, biliyorum” diyerek yaklaşılması tepki yaratır. Çünkü kişiler bu tür durumlarda kendilerini bu tür bir durumla karşılaşmış dünyadaki tek kişi olarak algılama eğilimindedirler. “Değişmeyen ne var?” sorusu, sorulabilecek en kilit sorulardan bir tanesidir. Sizler onlara varolanları gösterebilmelisiniz.
6.PSİKOLOJİK DEVAMLILIK: Gevşeme çalışmalarının yapılması ve bedensel aktivitelerin teşvik edilmesi ilk adımda yapılabilecek olanlardır. Bozulan anlamlandırma sürecinin yeniden kazanılması için yapılacak diğer destek çalışmaları psikolojik devamlılık içinde çok önemlidir. Bunların yanında doğru bir danışmanlık alınabilmesi için profesyonellere yönlendirme yapılması gerekenler arasındadır.
7.FİZİKSEL DEVAMLILIK: Sağlık ekiplerinden tıbbi destek sağlanması ilk adımdır. Kişinin uykusunu mümkün olan en düzenli bir şekilde sağlaması, yeme düzeninin korunması vb. konular için fiziksel aktivitelerin önemi çok fazladır. Bedenin hareketi “işe yarama” durumunun en somut göstergesidir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Travmatik Yaşam Deneyiminizle Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?
Travmatik ya da zorlayıcı bir olaydan sonra yaşamınızı tekrar rotasına sokabilirsiniz. Bu süreç içinde, bu zorlayıcı yaşantının getirdiği birikim ve deneyimlerle, hayatınızın önceliklerini değiştirebilirsiniz. Bu yeni dönemde hayatınızda anlamsız bulduğunuz şeyleri devreden çıkararak daha özgür olabilirsiniz.
Travmayı takip eden kısa süre içerisinde travmaya maruz kalan siz veya yakınınız ise travma alanından acilen uzaklaşın-uzaklaştırın.
Öncelikle yasınızı, acınızı yaşamak için kendinize izin verin.
Gösterdiğiniz tepkilerin olağan olduğunu kabul edin. Başınıza gelenin sizin kontrolünüzün dışında geliştiğinin ve ne yaparsanız yapın bu gibi durumlar karşısında hazırlıklı olunamayacağını unutmayın.
Travmanın etkilerini tanımaya çalışın. Kendinizi ve/veya yakınlarınızı daha iyi anlamak için bilgi edinin, araştırın.
Genelleme yapmaktan kaçınmaya çalışın. Bu sadece sizin ya da yakınlarınızın başına gelmedi ve gelmeyecek. Bu deneyiminizle yalnız olmadığınızı hatırlamaya çalışın.
Kendinizi veya yakınlarınızı herhangi bir yaşanılan duygudan dolayı yargılamayın. Unutmayın ki siz biriciksiniz. Sizin duygularınız ve tepkileriniz bir başkasıyla örtüşmeyecektir. Herkesin acısını yaşaması veya ifade şekli farklı olacaktır.
Dolayısı ile kendinizi veya yakınlarınızı bir başkasıyla kıyaslamayın. Herkesin iyileşmesi için ihtiyacı olan zaman ve aynı olaya vereceği tepkiler farklı olacaktır.
Güçlü görünmek için çabalamak yerine, duygularınızı açıkça yaşamaya çalışan. En büyük gücün açık olmaktan geldiğini unutmayın. Duygularınızı ifade etmekten çekinmeyin.
Sizi anlayan ve destekleyen kişiler ile bağlantınızı koparmayın. Çevrenizden ve gerektiğinde profesyonel yardım almaktan çekinmeyin. Acınızı paylaşın.
Hayatınızı gözden geçirin. Belki önceliklerinizin sırasını değiştirebilirsiniz, yeni bir düzen yaratabilirsiniz. Anlamsız bulduğunuz ve yapmak istemediğiniz şeyleri artık bir kenara koymaya hazırlanabilirsiniz.
Sizin değil, başınıza gelenin olağan dışı olduğunu unutmayın.
Kendinizi ihmal etmeyin. İyi beslenin, dinlenmek için kendinize zaman ayırın. Alkol ve zararlı maddelerden uzak durun.
Bugünü yaşamaya daha çok önem verebilir ve hayatta çok sıradan karşıladığınız olayları takdir etmeye başlayabilirsiniz. Sizin için önemli olan kişilerle daha derin ilişkiler kurabilirsiniz.
En önemlisi, tüm bu zor süreç boyunca gösterdiğiniz tepkileri normal kabul edebilirsiniz. Kısacası böyle zor ve olumsuz bir olay, yaşamınızı olumlu olarak da etkileyebilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Birçok insan böyle bir olaydan sonra kendi güçlerinin ve kapasitelerinin farkına varırlar. Böyle durumlarda inanılmaz bir dayanıklılıkla ve dirençle zor duruma karşı hareket etmeye çalışırlar. Sonuçta, eskiye göre ne kadar farklı koşullar oluşursa oluşsun, sürece adapte olurlar. İnsanoğlunun ne kadar muhteşem bir adaptasyon yeteneği olduğunun farkına varılır. Böyle zorlu süreçler sonrasında çok sık rastlanan ifadeler arasında şunlar yer alır: “Zor durumlarla baş etmeyi öğrendim.” “Hayatımda önem verdiğim şeyler değişti.” “Meğerse bütün dünya bize / bana düşman değilmiş.”
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Her travma geçiren kişi travma sonrası görülen psikiyatrik sendromları yaşamayabilir; herkesin travmaya duyarlılığı farklı düzeydedir. Travma ile ilgili geçmiş yaşantılar ve travmanın niteliği (şiddeti gibi) etkenler önemlidir. Travma sırasında veya öncesinde psikiyatrik bir rahatsızlığın olması kişinin başa çıkma gücünü azalttığından travma sonrası stres bozukluğu olasılığı artar. Uygun sosyal destek sistemlerinin varlığı uzun süreli travma etkilerini azaltır.
Psikolojik desteğin yanında travmatik olaylara yönelik toplumsal ve aile desteği, toplumsal duyarlılık ve dayanışma, adaletin sağlanması, faillerin gerekli cezaları mümkün olan en kısa sürede alması, savaş ve çatışma ortamlarının ortadan kaldırılması, özellikle trafik kazaları gibi önlenebilir travmalara karşı yaya ve yol güvenliğine yönelik tedbirlerin alınması hem yaralanmış kendiliğin onarılması, hem de dünya ve insanların güvenilir olduğu algısını güçlendirmesi, yalnız olmadığını hissini yeniden sağlaması nedeniyle iyileşmede oldukça önemlidir
Travma çok çeşitli psikiyatrik belirti ve hastalıklara yol açabilir. Bunlardan bazıları Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Akut Stres Bozukluğu, Travmatik Yas, Depresyon, Somatoform Bozukluklar, Alkol / Madde Kullanımı, Anksiyete Bozuklukları, Psikotik Bozukluklar ve var olan eski psikiyatrik bozukluğun alevlenmesi gibi. Bu çalışmada en çok görülen Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), Akut Stres Bozukluğu (ASB) ve Travmatik Yas açıklanacaktır
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Akut Stres Bozukluğu, travmatik bir olayın ardından verilen ilk dönem tepkilerine verilen addır.
Travmatik olay dediğimizde, insanın kendisinin ya da sevdiklerinin fiziksel ya da psikolojik bütünlüğüne bir tehdit oluşturan, ani ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan, korku, çaresizlik ve dehşet gibi duygulara yol açan, olumsuz, stresli yaşantılardan bahsediyoruz. Travmatik olayları ikiye ayırabiliriz. Bunlardan ilki, doğal yollarla oluşan travmatik olaylardır. Örneğin, ülkemizde de ne yazık ki çok acı örnekleri yaşanmış depremler, seller ya da kasırgalar, yanardağ patlamaları doğal yollarla oluşan travmatik olaylardır. İkinci grup ise insan eliyle oluşan travmatik olaylardır. Burada da; çeşitli kazalar ve patlamalar gibi kaza ile oluşan ve savaşlar, katliamlar, soykırımlar, tacizler, tecavüz, terör eylemleri gibi bilerek ve amaçlı yapılan travmatik olayları örnek verebiliriz. Bunlara ek olarak sayabileceğimiz bir diğer grup travmatik olay ise, bunlardan farklı olarak fiziksel değil psikolojik tehdit yaratırlar. Bunlar da başarısızlık, dışlanma, ihmal, terk, kıyaslanma, aşağılanma gibi duygusal olarak zorlantılı yaşantılardır.
Böylesi bir yaşantı ortaya çıktığında elbette ki insan üzerinde ciddi, sarsıcı ve şiddetli bir etki yaratmaktadır.
Bu tepkiler, biz ruh sağlığı çalışanlarının karşısına çoğunukla Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ya da Akut Stres Bozukluğu olarak çıkmaktadır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (Post-traumatic Stress Disorder – PTSD) burada ayrı bir başlık olarak ele alınacaktır, ancak kısaca, travmatik olayı takip eden stres tepkilerinin bir aydan uzun sürdüğü durumlar olarak tanımlanabilir. Akut Stres Bozukluğu ise travmatik olayı takiben 4 hafta içinde ortaya çıkıp 2 gün ila 1 ay süren tepkileri tanımlamaktadır.
Akut Stress Bozukluğu denilen durum şöyle ortaya çıkmaktadır:
· Aşağıdaki stress tepkilerinden üçü görülmektedir:
o Uyuşmuşluk, dalgınlık ya da duygusal tepkisizlik
o Çevrede olan biteni farkında varmada azalma
o Gerçekliği ayırt edememe
o Kendi gerçekliğini ayırt edememe
o Olayın önemli bir kısmını hatırlayamama
· Travmatik olay şu şekillerde (en az biri) ısrarla tekrar tekrar yaşantılanmaktadır:
o Tekrar tekrar göz önüne gelen görüntüler
o Tekrarlayan düşünceler
o Rüyalar
o Illüzyonlar
o “Flashback”ler
· Olayı hatırlatıcı ya da anıları canlandıracak her türlü uyarandan kaçınma,
· Artmış kaygı ve uyarılmışlık düzeyi:
o Uykuda zorluk
o İrritabilite – huzursuzluk
o Aşırı irkilme tepkisi
o Tetiktelik
o Fiziksel huzursuzluk
Bu tepkiler elbette rahatsızlık verici tepkilerdir. Ancak, çok ciddi stres yaratan bir olayın ardından geldikleri düşünüldüğünde, aslında “anormal bir olaya verilen normal tepkiler” oldukları görülebilir. Akut Stres Bozukluğu dediğimizde, olayın ardından bir ay gibi kısa bir sürede bu tepkilerin ortaya çıktığını ve en fazla bir ay sürdüğünü görüyoruz. Burada şiddetli ve ilk dönem tepkileri ortaya çıkmaktadır.
TSSB ile Akut Stres Bozukluğu’nun belirtileri oldukça örtüşmektedir. TSSB’de tepkiler en az bir ay devam eder ve başlangıcı olaydan bazen seneler sonra olabilirken; Akut Stres Bozukluğu’nda tepkiler olaydan en fazla bir ay sonra ortaya çıkıp en fazla bir ay sürerler. Ayrıca TSSB ile karşılaştırıldığında, Akut Stres Bozukluğu tepkileri daha çok, nerede olduğunu bilememe, adeta kendi kendinin dışına çıkmış gibi hissetme gibi tepkilerdir.
Akut Stres Bozukluğu’nun 1 ay sonra ortadan kalkmayıp, TSSB’ye dönüşmesi muhtemeldir. Ancak her Akut Stres Bozukluğu TSSB’ye dönüşmediği gibi, her TSSB’den önce Akut Stres Bozukluğu da yaşanmamaktadır.
Elbette ki, her birey stresli olaylar karşısında farklı tepkiler vermekte ve stresli olaylarla başa çıkma düzeyleri farklılık göstermektedir. Bazı insanlar, destek çemberleri sayesinde, travmatik olayın etkileriyle daha işlevsel olarak baş edebilmektedirler. Ancak ne yazık ki, travma sonrası ciddi sıkıntıların devam etmesi ve gündelik yaşama etki etmesi de az rastlanır bir durum değildir. Kaygı, endişe, huzursuzluk gibi tepkiler, bireylerin etraflarındaki insanlarla ilişkilerini ya da iş yaşantılarını olumsuz etkileyebilmektedir.
Eğer bu tepkiler uzun zamandır yaşanıyor ve artık bireyin gündelik işlevselliğini bozacak etkiler yaratıyorsa, eğitimli ve deneyimli bir uzmana danışmak gerekmektedir. Uzmanlar hem bu “anormal olaylara verilen normal tepkiler” konusunda kişiyi bilgilendirebilir, hem de bu duygusal etkilenme ile baş etmede yapıcı yollar bulunması için bireylere profesyonel olarak yardım edebilirler.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Travma sonrası stres bozukluğu Genellikle yaşamı tehdit eden bir olaydan sonra başlayan ve yaşam kalitesini düşüren bir hastalıktır. Travmatik olaylar savaş, çatışma ortamı, tecavüz, tarfik kazası, doğal afet (deprem ,sel ,heyelan ) gibi olay ve durumlara denmektedir. Herhangi bir travmatik olaya maruz kalma riski erkeklerde %43-81 , kadınlarda ise %36-74 arasındadır. Ama bu kadar yüksek oranlara rağmen travma sonrası stres bozukluğu gelişme riski kadınlarda %10-12 iken erkeklerde bu oran %5-6 civarındadır. Travma sonrası stres bozukluğu gelişmesinde en önemli risk faktörleri travmanın şiddeti, süresi ve bireye yakınlığıdır.
TSSB, daha çok genç erişkin, bekar, boşanmış, dul, ekonomik yönden zayıf ya da sosyal yönden izole kişilerde görülmektedir. Risk altındaki kişilerde (savaş, çatışma, cinayet ya da doğal afet yaşama gibi) daha fazla görülür.. İnsan eliyle geliştirilen travmalar doğal felaketlerden daha fazla TSSB oluşumuna neden olmaktadır.
TSSB için; doğrudan travmatik bir olay yaşama, başkalarının başına gelen olay(lar)ı, doğrudan görme(bunlara tanıklık etme), bir aile yakınının ya da bir arkadaşının başına travmatik bir olay geldiğini öğrenme. Aile bireyinin ya da arkadaşının ölümü ya da ölme riski kaba güçle ya da kaza sonucu oluşmuş olması, travmatik olayların sevimsiz ayrıntılarıyla, yineleyici bir biçimde ya da aşırı düzeyde karşı karşıya kalınması ( yaralı insanlara müdahale eden ilk kişiler veya çocuk istismarının ayrıntılarıyla yeniden yeniden karşılaşan sağlık çalışanları, emniyet görevlileri gibi) gerekmektedir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
1-) Travmatik olayın yineleyici, istemsiz gelen sıkıntı veren anıları ( 6 yaşından büyük çocuklarda travmatik konu veya olayın bir takım yönlerinin dışa vurulduğu yineleyici oyunlar ortaya çıkması)
2-) Travmatik olayla ilgili yineleyici sıkıntı veren düşlerin görülmesi (çocuklar içeriği belirsiz yineleyici düşler görebilirler)
3-) Kişinin travmatik olayı yeniden oluyormuş gibi hissettiği ya da davrandığı çözülme (dissosiasyon) tepkileri (örneğin geçmişe dönüşler) Bu tür tepkiler, belirli bir görülme aralığında ortaya çıkabilirler; en uç biçimi o sırada çevresinde olup bitenlerin tam olarak ayırdında olamamadır. (Çocuklar oyunlarında travmayı yeniden canlandırma yapabilirler)
4-) Travmatik olayı simgeleyen ya da çağrıştıran iç ya da dış uyaranlarla karşılaşınca yoğun ya da uzun süreli sıkıntı yaşama ve uyaranlara karşı çarpıntı, nefes darlığı, titreme gibi fiziksel belirtiler gösterme.
5-) Travmatik olayla ilgili ya da yakından ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler, ya da duygulardan kaçınma ya da bunlardan uzak durma çabaları, ( insanlar, yerler konuşmalar, etkinlikler, Travmatik olayla ilgili nesneler, durumlar gibi)
6-) Travmatik olaydan sonra ortaya çıkan ya da kötüleşen , olaylara ilişkin düşünce ve duygularda olumsuz değişiklikler olması. Bunlar;
olayın önemli bir yönünü anımsayamama,
b)kendisi, başkaları ya da dünya ile ilgili olarak, sürekli ve abartılı olumsuz inanışlar ve beklentiler ( ‘ben kötüyüm’, ‘ kimseye güvenilmes’, ‘dünya tümüyle tehlikeli bir yerdir’, ‘bütün sinir sistemim kalıcı olarak bozuldu’ gibi)
Kişinin kendini ya da başkalarını suçlamasına yol açan , süreklilik gösteren hatalı düşünceler,
Süreklilik gösteren olumsuz duygusal durum ( korku, dehşet öfke, suçluluk ya da utanç gibi.)
Önemli etkinliklere karşı duyulan ilgi ya da katılımda belirgin azalma
Başkalarından kopma ya da yabancılaşma duygusu
Sürekli bir biçimde olumlu duygular yaşayamama (mutluluk, doyum ya da sevgi duygusunu yaşayamama
7-) Travmatik olayla ilgili uyarılma ve tepki gösterme biçimlerinde değişiklik olması. Bunlar;
a)Kızgın davranışlar ve öfke patlamaları
b) Kendine zarar veren davranışlarda bulunma
c) Her an tetikte olma hali
d) Aşırı irkilme tepkileri
e) odaklanma güçlüğü
f) uyku bozuklukları
Görüldüğü gibi klinik belirtiler duygu, düşünce, davranış , fizyolojik belirtiler gibi alanlarda bozulmaya yol açar ve kişinin özel, sosyal ve mesleki yaşamında önemli derecede bozulmaya yol açar. Bu belirtilerin Travmadan 1 aydan sonra da devam etmesine Travma sonrası stres bozukluğu denir.
Tedavisinde; Medikal tedavi, psikoterapi yer alır. Bunun yanında gerekli aile ve sosyal destek iyileşmeyi kolaylaştıran faktörlerden biridir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Yaşanan olayın “olağanüstü” olarak algılandığı bir durumda gösterilen stres tepkileri, “anormal bir olaya verilen normal tepkiler” olarak görülür. Hemen ertesinde verilen tepkileri gözönüne alarak ciddi bir psikolojik rahatsızlıkla karşı karşıya kalındığına karar verilmesi yanlıştır. Yaşanan travmatik bir olay sonrası herkes stres tepkileri gösterir; birkaç gün boyunca yaşamak normal ve beklenen bir durumdur. Yapılan araştırmalara göre çoğu vak’ada orta şiddetteki stres tepkileri dahi, herhangi bir müdahale yapılmaksızın 6-16 ay içinde tamamen ortadan kalkabilmektedir.
Travma Sonrası Görülen Belirtiler
Tüm travmatik olaylar duygusal, zihinsel ve bedensel tepkilere yol açmakta ve davranış değişikliğine neden olmaktadır. Bu tepkiler stresin azaltılması ve dengenin yeniden kurulması için oluşan olağan (beklenen) tepkilerdir. Duygusal değişkenlik ve travmatik olayların rüyalara konu olması sıkça görünen bir durumdur. Travma konusunu aşırı düşünme ile baskılanması arasında sürekli bir değişim yaşanır. Travmatik olayın şiddetine göre de başa çıkma süresi değişebilir.
Stres yaratan olaylara verilen tepkileri fiziksel, duygusal, bilişsel ve kişilerarası tepkiler olarak dört ana başlıkta toplamak mümkündür:
1. Fiziksel Tepkiler : Sözü edilen normal stres tepkileri, vücudumuzda sempatik ve parasempatik sinir sistemine dayalı olarak ortaya çıkar. Sempatik sinir sistemi tehlike algılandığı anda devreye girer. Bedenin tehlikeli durumdan kaçmaya veya tehlikeyle savaşmaya hazırlanması için gerekli değişikliklerin meydana gelmesini sağlar. Aktivitesi, kalp atışlarında ve nefes alıp vermede hızlanma, terleme, sindirim sisteminde hareketlenme, kaslarda gerginlik, yorgunluk, uykuya dalmada güçlükler, vücudun değişik yerlerinde ağrı ve acı, iştahta değişiklikler, mide bulantısı ve cinsel dürtülerde değişiklikler olarak hissedilir. Tehlike ortadan kalktıktan sonra ise parasempatik sinir sistemi devreye girer; sempatik sistemin vücutta ortaya çıkardığı değişikliklerin geri dönüşümünü, beden aktivitelerinin normale dönmesini sağlar.
Bütün bu değişikler doğal olarak programlanmıştır; normaldir hatta hayatta kalmak için gereklidir. Buna karşın bazı durumlarda, sempatik sinir sistemi o kadar yoğun ve uzun süreli çalışmak durumunda kalır ki parasempatik sinir sisteminin devreye girmesi ve işlemin geri dönüşümü güçleşir. Bu noktada psikolojik travmaya bağlı olarak ortaya çıkan bir takım sorunlar söz konusu olur. Genel Uyum Sendromu (General Adaptation Syndrome) yaklaşımına göre, stres yaratan bir olayla karşılaşıldığında vücut ilk önce dikkatin ve bütün duyuların keskinleştiği alarm durumuna geçer. Daha sonra olayın etkilerini azaltmaya yönelik direnç aşaması ile vücut stres yaratan durumla savaşmaya ya da ondan kaçmaya başlar. Eğer bu aşamada yapılanlar işe yaramazsa, vücutta bir tükenme hali söz konusu olur ve doku yıkımı, hatta ölüm görülebilir. Diğer bir deyişle devam eden yoğun stres karşısında, sıklıkla gözlenen psikolojik tepkilerin yanısıra vücut da zarar görebilir.
2. Duygusal Tepkiler: Travmatik bir olay karşısında yoğun stres sonucu ortaya çıkan duygusal tepkiler eğer ilk iki hafta gözleniyorsa normal karşılanmalıdır. Travmatize olmuş kişiler şok, korku, yas, öfke, suçluluk, utanç, çaresizlik, ümitsizlik, duygusal uyuşukluk (sevgi, yakınlık, herhangi bir şeye ya da birine duyulan ilgi, gündelik faaliyetlerimizden aldığımız keyif gibi duyguların hissedilmesinde çekilen güçlük) gibi duyguları yoğun bir şekilde yaşayabilirler. İlk 1-2 haftadan sonra eğer bu duygular varlıklarını ve yoğunluklarını korurlarsa bu, muhtemel bir psikolojik soruna işaret edebilir.
3. Bilişsel Tepkiler: Strese verilen bilişsel tepkiler duygusal tepkilerle bağlantılıdır. Verilen bilişsel tepkiler hem olayın kendisi hem de verilen fiziksel ve duygusal tepkiler nedeniyle ortaya çıkabilirler. Söz konusu tepkiler şaşkınlık, dalgınlık, mekan ve/veya zamana oriyantasyonda güçlük, hafıza problemleri ve kafa karışıklığı olarak özetlenebilir.
Zihinsel Tepkiler: Reddetme, düşünce ve dikkat dağınıklığı, unutkanlık, kimi zaman intihar düşünceleri, çarpık ve genellemeye dayalı (her şey ve herkes kötü gibi) düşünceler, sık sık beliren olayla ilgili görüntüler ve olayı tekrar tekrar yaşıyormuş gibi düşünme, kâbuslar;
4. Kişilerarası Tepkiler: Aşırı stres durumlarında evde, okulda ve/veya işteki arkadaşlık, eş ve ebeveynlik ilişkilerinde de ortaya çıkan bir takım belirtilerden sözetmek mümkündür. İlişkilerde gözlenebilen bu değişiklikleri güvensizlik, tedirginlik, artan çatışma eğilimi, içe kapanma, yalnız kalma kendini reddedilmiş ya da terk edilmiş hissetme, uzaklaşma, önyargılı olma eğiliminde artış ve kontrol etme ihtiyacında artış olarak gruplanabilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Travmatik yaşam olayı her ne kadar acı olsa da, travma kişiler üzerinde olumlu etkiler de bırakabilmektedir. Travma geçirmiş kişilerde, travmatik olayın sonucunda gelişen bu olumlu etkiler ise “travma sonrası gelişim” ile açıklanmaktadır.
Travma sonrası gelişim kavramının ilk boyutu “kişinin kendi benliğini algılayışı” ile ilgilidir. Öncelikle kişi zaman içerisinde kendini “mağdur” sıfatından çıkarıp “hayatta kalan, mücadele eden” sıfatlarıyla yeniden değiştirmesiyle kişisel gücünü alabilmektedir. Aynı zamanda, bu ağır durumdan çıkabildiyse, hayatta pek çok zor durumla baş edebileceğini düşünerek, özgüven artışı gözlemlenebilmektedir. Son olarak da yaşanılan travmatik olay kişinin yaşam ve ölüm arasındaki kırılgan, ince çizginin farkındalığını arttırmasıyla kişinin hayatın değerini daha iyi ve derinden algılamasına neden olabilmektedir. Bu da kişinin yaşam tatmini üzerinde de olumlu etkilere yol açmaktadır.
Travma sonrası gelişimin ikinci basamağı kişilerarası ilişkilerle ilgilidir. Travmatik yaşam deneyimi geçiren kişiler zaman içerisinde kendini ifade edebilmeyi daha iyi öğrenebildiklerinde, ilişkilerinde daha tatmin olabilmekte, daha derin ve güçlü ilişkiler kurabilmektedirler. Aynı zamanda, kişiler yaşanılan travmatik deneyimden sonra önceliklerini değiştirdiklerinden, etrafındaki kişiler ile de daha anlamlı ilişkiler kurmaktadırlar. Aynı zamanda travmaya maruz kalmış kişilerde başkalarına yönelik daha fazla anlayış gelişebilmektedir.
Görüldüğü gibi “her felaket hayatın iyileşmesi için bir fırsattır” anlayışını destekleyen kişilerde bu anlayış, stres ve travma sonrası iyileşme sürecine yardımcı olmakta, süreci hızlandırmaktadır.
Özetle başınıza ne gelmiş olursa olsun, siz ve deneyiminiz çok değerli. Her an, her yerde ve her zaman gelişebilineceğini ve acının bir üretime dönüşebileceğini unutmamak yardımcı olacaktır.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Her ne kadar felaketlere maruz kalanların çoğu bu yaşantı karşısında hafif düzey stres tepkileri verirlerse de, her üç kişiden biri Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun (TSSB) habercisi olabilecek bir takım daha ağır stres tepkileri verebilmektedir. Söz konusu olan ağır stres tepkileri şunlardır:
Disosyasyon : kendini gerçek-dışı ya da bedeninin dışındaymış gibi hissetme; belirli dönemleri hatırlamak istendiğinde kafanın tamamen boş olması ve hiç bir şey hatırlayamama. Hayatı sekteye uğratacak şekilde yeniden-deneyimleme (re-experiencing) : dehşet verici anıları, kabusları yeniden yaşıyormuş gibi hissetme ve duyumsama. Rahatsız eden anılardan kaçınabilmek için normalde yapılmayacak davranışların sergilenmesi : evden dışarı çıkamama, vb. Madde ve alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığı Aşırı derecede duygusal uyuşma (emotional numbing) : içi boşmuş gibi duyumsayarak hiçbir duygu hissedilememesi. Aşırı tepkisellik (hyperarousal): panik ataklar, öfke nöbetleri, aşırı gerginlik, aşırı tedirginlik hissedilmesi). Yoğun kaygı : hayatı durduran derecede endişe duymak, aşırı çaresizlik hissi, düşünce veya davranışlardaki takıntılar. Ağır depresyon : umudun, kendilik değerinin, motivasyon ya da hayatın anlamının tamamen yitirilmesi. Psikotik belirtiler : halüsinasyon, delüzyon, tuhaf düşünceler ve imgeler.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Ağır Stres Tepkilerine Haberci Olabilecek Olayla İlgili Faktörler
Yapılan araştırmalarla, ağır stres tepkilerinin ve uyum sürecinin uzun süreceğine dair ipucu veren, yaşanan olayla ilgili bir takım risk faktörleri belirlenmiştir. Belirlenen bu risk faktörlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Yaşamı tehdit eden ya da ağır yaralanmaya neden olan bir olayı yaşamak ya da buna şahit olmak.
- Aşırı şiddet nedeniyle ölümlere, yaralanmalara ya da çevresel hasarlara şahit olmak.
- Kişinin evini, değerli eşyalarını, önem verdiği ve kendisi için destek grubu niteliği taşıyan ilişkilerini kaybetmesi.
- Aşırı derecede yorgunluk, uykusuzluk ve aç kalma.
- Tehlikelere uzun süreli maruz kalma ve kayıp yaşama.
- Zehirli maddelere maruz kalmış olma (zehirli gazları soluma, radyoaktif maddelere maruz kalmış olma).
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Uyum Süreci Olarak Ortaya Çıkan Travma Sonrası Belirtiler
Travmaya yol açan olay ortadan kalktığı halde, olaya verilen tepkilerin ortadan kalkmaması, travma kurbanlarının en önemli sorunudur. Yeniden-deneyimleme (re-experiencing) da denilen süreç, travma etkilerine bağlı olarak ortaya çıkan birçok belirti ve bozukluğun açıklamasında kritik rol oynamaktadır. Bu süreçte kişinin yaşayabileceği sorunları sıkıntı veren ve istenmediği halde zorla akıldan geçen anılar ve görüntüler, kabuslar ya da kişinin başaçıkmakta zorlandığı çok yoğun duygular olarak özetlemek mümkündür.
Gündelik deneyimlerin bilgilerinin beyin tarafından işlenmesi sırasında sıkıntı verici yaşantılar ortaya çıkmaz; beyin zaten normal hızında çalışırken onları zorlanmadan işleyebilme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla travma sonrasında yaşanan bütün sıkıntılar, ilk başta beynin, travmatik olay nedeniyle normalden çok daha fazla sayıda ve yoğunlukta hücum eden uyarıcıları diğer bütün yaşantılar gibi işlemeye çalışmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar; uyuma yönelik bir sürecin yan etkileri olarak değerlendirilebilirler.
Problem ancak işlenmesi gereken bilgileri zihninden değişik yollarla uzaklaştırdığı ve bu bilgilerin işlenmelerine engel olduğu zaman başlar. Travma deneyimlerinin neden oldukları yoğun ve dayanılmaz duygular nedeniyle, bir savunma mekanizması olarak kişi, değişik yollarla zihninden işlenmesi gereken bilgileri uzaklaştırabilir. Bu durumda, hala işlenmesi gereken malzeme gündemde olur ama bilgi işleme süreci her seferinde yarım kaldığından kişi kendisini aşağıdaki şekilde de görülen bir kısır döngünün içinde buluverir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Özellikle uzun süren travma yaşantılarında (aileiçi cinsel taciz gibi) travma kurbanları, olay sırasında olanlara katlanmak için kullanageldikleri ve kendilerini korumaya yönelik olan başaçıkma stratejilerini, sözkonusu durum ortadan kalktıktan sonra da kullanmaya devam edebilirler. Bu stratejiler (aşırı duyarlılık, disosyasyon, kaçınma ve duygusal uyuşukluk) zamanında gerçekten yardımcı olunmasına karşın, travmatik durum ortadan kalktıktan sonra da kullanılırlarsa kişinin hayatını problem yaratacak ölçüde engellemeye başlarlar.
Dolayısıyla travmayla bağlantılı olan bütün “belirtileri” uyum çabaları olarak düşünmek yararlı olabilir. Söz konusu olan belirtiler, travma kurbanlarının kendilerini zorlayan yoğun duygularıyla başaçıkma çabalarını yansıtır. Problem, şimdiki durumlarıyla daha uyumlu olabilecek başaçıkma stratejilerini bilmemeleri; geçmişteki travmatik durumda kullandıkları davranış örüntülerini sürdürmeleridir. Buna bağlı olarak, travma kurbanlarının belirtileri karşısında, sözkonusu davranışın neye hizmet ettiğinin sorgulanması gerekir. Eğer uyumsuz olan davranışların işlevleri anlaşılabilirse, bunların yerine aynı amaca hizmet edecek olan daha uyumlu davranışların yerleştirilmesi mümkün olabilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Travma Sonrası Ortaya Çıkabilecek Ruhsal Rahatsızlıklar
Psikolojik olarak travmatize olan kişilerin yaşayabilecekleri bütün belirtileri barındıran bir tanı bulunmamaktadır. Buna karşın, travmatize olan kişilerin sahip oldukları birçok tanı bulunabilir. Travmatize olan kişilerde sıklıkla görülen bozukluklar şunlardır:
- Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı
- Kişilik bozuklukları (özellikle Sınır Kişilik Bozukluğu [Borderline Personality Disorder]).
- Depresyon
- Kaygı bozuklukları (bu gruba Travma Sonrası Stres Bozukluğu [TSSB] da dahildir)
- Disosyatif bozukluklar
- Yeme bozuklukları
Bunlar arasında TSSB, psikolojik travma etiyolojisine dayalı tek tanı kategorisidir. Herhangi birinin TSSB tanısı alabilmesi için, tarihçesinde bir travmatik olay bulunması gerekmektedir. Tanıların çoğu açıklama yerine betimlemeye yönelik olduğundan, bağlamdan bağımsız olarak belirti ve davranışlara odaklanırlar; kişinin sözü edilen davranışları neden ve nasıl geliştirmiş olabileceğiyle ilgili bilgi vermezler (travmatik stresle başa çıkabilmek için, vb.). Travma ve bağlantılı belirtilerini ortaya çıkarabilmek için “bu kişinin nesi var?” yerine “bu kişi ne yaşamış?” sorusunu sormak gerekir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Kayıplar, yaşamın doğal bir parçasıdır. Yas ise geri dönüşü olmayan bir kayba karşı verilmiş doğal bir tepkidir. Yas denildiğinde akla bir yakının bir sevdiğin ölümü sonrası bir süreç gibi düşünülse de, yas değer verilen önem atfedilen her bir nesnenin kaybıyla da ilgili olabilmektedir.
Kuşkusuz yas süreci, bireyin kişiliğinden, önceki deneyimlerinden, kaybın kişi için anlamından, kaybedilenle kişinin kurduğu ilişki dinamiğinden, o an içinde bulunduğu yaşam olaylarından etkilenmektedir.
Patolojik yani hastalıklı, kronik ya da uzamış yas dediğimizde Kayba verilen, ruhsal ve/veya fiziksel sağlık sorunlarının da eşlik ettiği, anormal duygusal tepkidir. Patolojik yası anlamak için normal yası da anlamak gerekir. Genel olarak normal yas tepkisi şu şekilde gözlenmektedir.
1) Şok ve inkâr: Kaybın hemen arkasından yaşanan şok ve hissizlik dönemidir. Bu dönemde inkâr ve inanmama gözlenir. 2) Kızgınlık ve isyan: Bu dönemde kaybeden kişiye özlem kızgınlıkla kendini gösterir, kişi her yerde kaybettiğini arar. 4) Depresyon: Kişi kendini büyük bir boşlukta gibi hissedebilir. Ruh halinde düzensizlikler, yalnızlık duygusu, sosyal çevreden uzaklaşma görülebilir. Bununla birlikte ağlama, iştah bozuklukları, kayıptan önceki gibi iş yapamama görülebilir. Bu belirtiler bireysel farklılıklarla kişiden kişiye göre değişebilir. 5) Kabullenme: Kişi yaşanılan kaybı kabullenir ve eski yaşamına geri döner.
Yas tutma süreci; yaşanılarak tamamlanması gereken normal bir süreçtir. Genel olarak bakıldığında, normal yastan patolojik yası ayıran durum, kişinin beklenenden uzun süre yas yaşaması ve bu yas tepkilerinin, içinde yaşanılan kültürde normal karşılanmayacak derecede olmasıdır. Patolojik yas; aşırı suçluluk hissi ve kendini suçlama, değersizlik hissi, yaşamın gereklerini uzun süre sürdürememe ve hatta intihar düşüncelerinin de varlığıdır. Bunlar normal bir yas sürecinin bulguları değildir ve genellikle tedavi gerektirirler.
Yas sürecinin belirtilen evrelerden geçerek başarıyla tamamlanması için;
1. Kaybın gerçek olduğunu kabul etmek gerekir.
2. Kaybın acısını yaşamak gerekir. Bu acının yaşanması engellenirse yas tam anlamı ile yaşanamayacaktır. Ölen kişinin idealize edilmesi, ilaç-alkol kullanımı bu süreci kesintiye uğratabilir.
3. Kaybedilen kişinin olmadığı bir dünyaya uyum sağlanması gerekir. Yeni bir dünya bakış açısı, yeni rollerin benimsenmesi, yeni becerilerin kazanılması.
4. Anı formasyonunun oluşması ve kaybedilen kişiye duygusal dünyada yeni yer bulunması ile yas süreci tamamlanmış olur.
Derleyen: Uzman Psikolog Nergiz Özdemir
Travma Çalışmaları Derneği
Trafik kazalarını birebir yaşamanın yanında, kazaya şahit olmak veya etkileyici bir sahnede izlemek bile çocuklar için büyük bir travma yaratabilmektedir. Olumsuz durumlar karşısında çocuklar yetişkinler gibi sıkıntılarını dile getiremeyebilirler. Çocuklar yaşadıklarını daha çok oyunlarında veya fiziksel tepkiler olarak gösterebilmektedirler.
Yaşanan tarvmatik olayın etkisi ve süresi her çocukta farklılık gösterir; kimi çocuklar olayın hemen ardından tepki verebilirken, kimisi aylar ya da yıllar sonra tepki verebilmektedir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Yetişkinlerde de görüldüğü gibi çocuklarda da güvenlik hissi kaybolur. Dolayısıyla da travma yaşayan çocukta korku ve endişe hakimdir. Kendini güvende hissetmeyen çocuk kızgınlık ve öfke patlamaları yaşayabilir.
En sık görülen problemler arasında uyku problemi görülür. Yalnız yatmak istemedikleri gibi, uykuya dalmakta güçlük çekebilir ve/veya kabuslar görebilirler. Böyle zamanlarda çocukların ebeveynlerine yakın olmak istemeleri ve ebeveynlerin de çocuklarını yanlarında istemeleri olağan görülen bir durumdur.
Travma yaşamış çocuk küçük yaşlarda yaptığı davranışlara (alt ıslatma, parmak emme gibi) geri dönebilirler. Kısa süreli bu davranışların görülmesi olağandır. Büyükler bu davranışlara aşırı tepki gösterirlerse, daha uzun süreli devam edebilmektedir.
Bazı çocuklar arkadaşlarıyla ve ailesiyle beraberken daha saldırgan, hırçın ve sinirli olabilmektedir.
Dikkati yoğunlaştırmakta ilgili güçlükler ve bellek sorunları görülebilir. Bu sorunlar yeni bilgiyi öğrenmede ya da eskisini hatırlamada güçlük olarak kendini gösterebilmektedir.
Ne zaman Profesyonel Destek Almalısınız?
Uyku problemleri birkaç geceden daha fazla devam ediyorsa,
Olay üzerinden belli bir zaman geçmesine rağmen, ebeveynlerine / büyüklerine hala aşırı derecede bağımlı ve yapışık bir halde ise,
Endişeli / öfkeli / korku dolu halinde azalma yerine giderek bir artış varsa veya herhangi bir azalma görülmüyorsa,
Olayı çağrıştıran her şeye karşı aşırı duyarlılık ve tepki gösteriyorsa profesyonel yardım almanızda fayda vardır.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği
Çocukların Travmaları ile Başa Çıkmalarına Nasıl Yardımcı Olabilirsiniz?
Her şeyden önce, korku ve endişe içindeki çocuğu anlamak çok önemlidir. Bu yüzden travma yaşamış çocuğun kendini ifade etmesi için onu cesaretlendirin, yani onu dinleyin ve konuşmasına izin verin. Bazen yetişkinler çocukların daha kötü etkilenmelerinden korkarak onların yanında olay hakkında konuşmaktan çekinebilir ve “hiçbir şey yokmuş” gibi davranabilirler. Böyle bir durumda çocuk kendisini daha yalnız ve ötelenmiş hissedebilir. Ailenin diğer bireylerinin konuşmalarını dinlemek, duygu ve düşüncelerinin kabul gördüğünü duymak bile çocukları rahatlatır.
Travma yaşamış çocuğun yanında yetişkinlerin duygularını sağlıklı sınırlar içinde ifade etmesi, çocuğa da kendi duygularını paylaşması için bir fırsat sunar. Bu yüzden olay hakkındaki duygularınızı çocuğu ürkütmeden paylaşabilirsiniz.
Çocuğu rahatlatacak şeyler bulamadığınızda, onun duygularını kabul ettiğinizi ifade eden cümleler kullanabilirsiniz. Örneğin, “korkmanı / endişelenmeni anlıyorum”, “bu kadar korkmakta / üzülmekte haklısın”, “bu gerçekten üzücü bir durum” gibi cümleleri kullanmak bile çocuğa hissettiğini şeylerin olağan olduğu hissini verecek, kendini yalnız hissetmeyecek ve durumu kabullenmesini kolaylaştıracaktır.
Stresli zamanlarda ailenin bir arada kalması son derece önemlidir. Böyle zamanlarda çocukların terk edilme ve korunamama korkuları hemen harekete geçtiği için mümkün olduğunca birlikte vakit geçirmeye özen gösterin. Özellikle ilk zamanlarda yetişkin yakınlarıyla uyumak istiyorsa, buna izin vermekte fayda olacaktır. Sadece sözlüklerle değil, fiziksel varlığınızla da yalnız olmadıklarını onlara hissettirmek çok önemlidir.
Mümkün olduğunca evin rutin düzenine dönebilmek önemlidir. Özellikle küçük çocuklarda düzenlerini bozmamak çok önemli olmakla birlikte; daha büyük yaştaki çocuklar için günlük yaşantıda kendilerinden yardım istenebilir, örneğin yemek masasını hazırlama gibi.
Özellikle yetişkinlerin de derin acı yaşadıkları durumlarda, çocuklara daha az ilgi gösterildiğinden çocuklar kendilerini artık sevilmiyor ve istenmiyor gibi hissedebilirler. Bu da onlar da derin yaralar bırakabilmektedir. Bu tür durumlarda acıyı da birlikte yaşamak ve paylaşmak (sağlıklı sınırlar çerçevesinde) ve bu durumun çocukla herhangi bir bağlantısı olmadığını ona hissettirmek önemlidir.
Okula gitmekte sorun yaşayan çocuklar için okulda rehber öğretmen ve psikolojik danışmanlardan yardım istenebilir.
Derleyen : Psikiyatrist Dr. Cuma ÜLKÜ
Travma Çalışmaları Derneği